Ah Netflix! Dijital dünyanın en sevilen yayın platformu. Her ay hepimize bir sürpriz yaparak en sevdiğimiz dizileri iptal etmekle, en bağlandığımız filmleri kütüphanesinden kaldırmakla ve hep aynı yüzleri karşımıza çıkarmasıyla meşhur. Belli ki izleyicilerin neyi sevdiğini anlama konusunda büyük bir yetenekleri var! İşte birazdan yazı konusu edeceğim Netflix bilim kurgusu Atlas da aynı yeteneğin eseri!
Açıkçası içinde mecha suit olan sünnet düğününü bile izlerim ama neden Netflix, neden böyle bir distopik macerayı permalı saçlı bir Jennifer Lopez ile çekiyorsun! Üstelik bir bilim kurgu aksiyon filmi için en olmaz şeyi yapıp yıldız oyuncuyu parlatmak adına filmin kötü adamını garson kılıklı biri olarak seçiyor ve her sahnede JLO’yu göstermek adına kötü adamı bahaneden bir sisin içine sokup hikayenin çoğunda saklıyorsun.
Jennifer Lopez popüler bir isim ancak buradaki varlığı filmin kurtarıcısı olamıyor. Her sahnede parlamak için çabalayan Lopez, film boyunca sanki bir moda çekiminde gibi dolaşmaktan başka bir şey yapmıyor. Aksiyon sahnelerindeki performansı ise bir bilim kurgu filminden bekleneni sağlayamıyor. Her anında “Ben buradayım, ben hala gencim, çok da güzelim, hadi beni izleyin!” diyen bir oyunculuk sergilemesi, hikayeden koparıp filmle bağ kurmayı zorlaştırmaktan başka işe yaramıyor.
Brad Peyton’ın yönetmenliğine gelince… Neyse ki Peyton’ın adı bilim kurgu dünyasında pek de öne çıkmıyor, yoksa bu filmle birlikte kariyeri büyük bir darbe alabilirdi. Yönetmenlik açısından bir başarı yok, aksine ortada bir hezimet var. Atlas dizi estetiğine sahip, sahne geçişleri, karakter gelişimleri ve aksiyon sekansları, sanki bir film değil de uzun bir dizinin bölümleri gibi. Bu durum, filmin temposunu düşürüyor ve izleyiciyi sık sık “Bu sahne neden bu kadar uzun sürdü?” sorusunu sormaya itiyor.
Oysa Brad Peyton, daha önce San Andreas ve Rampage gibi filmlerle oldukça başarılı işlere imza atmıştı. San Andreas, devasa yıkım sahneleri ve Dwayne Johnson’un etkileyici performansıyla dikkat çekmişti. Rampage ise yine Dwayne Johnson’un başrolünde olduğu ve devasa canavarların şehri yerle bir ettiği eğlenceli bir yapım olarak öne çıkmıştı. Bu filmler, Peyton’ın aksiyon ve büyük ölçekli sahnelerdeki yetkinliğini gözler önüne sermişti. Ancak Atlas’ta bu başarıyı görmek mümkün değil.
Oltadaki en büyük yem olan CGI efektler, konsol oyunu sinematiklerinin kalitesinde. Daha iyi olabilirmiş ama çok fazla görsel efekt sahnesi var, belli ki bütçe yetmemiş. Efektler o kadar yapay ki izlerken kendinizi bir sinema filmi değil de düşük bütçeli bir televizyon filmi izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Özellikle mecha suit sahneleri, adeta bir video oyunundan fırlamış gibi duruyor. CGI efektlerin bu denli zayıf olmasını beklemiyordum.
Mecha suit’ler demişken, bu tür filmlerin özel bir izleyici kitlesi olduğunu kabul edelim. Pacific Rim, Evangelion, Gundam, Avatar ve Matrix… Avatar’ın Pandorası’nda devasa exosuit’lerle yapılan savaşlar ve Matrix’in Zion’unda APU’larla verilen destansı mücadeleler… Bu tür filmlerin bazı standartları var ama Netflix bunu da mahvetmeyi başarıyor. Atlas, saydığım filmlerin yanına bile yaklaşamıyor.
Filmin Terminator serisiyle olan benzerlikleri de dikkat çekici. Bir kez daha insanlığı yok etmeye kararlı bir yapay zekayı durdurmaya çalışan kahramanlarımız var. Ancak bu noktada Terminator’daki ikonik kötü karakterlerin aksine Atlas’taki yapay zeka robotu Harlan, büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Harlan karakteri, tehditkâr ve zeki bir düşmandan çok, karikatürize bir kötüyü andırıyor oysa iyi bir kötü adam, bir filmin başarısı için kritik öneme sahiptir. Harlan’ın yetersizliği, filmin gerilim ve heyecanını yerle bir ediyor, izleyiciyi hikayeden koparıyor.
Sonuçta Atlas, Matrix’ten, Terminator’dan ve bir sürü başka bilim kurgu filmden aşırılmış fikirlerle oluşturulmuş bir yamalı bohça… Bir klişeler sağanağı ama filmi klip klip düşünüp zevk alabileceğiniz anlara odaklanırsanız sonuna kadar gidiyorsunuz. Film boyunca hep aynı soruyu da sormadan edemeyeceksiniz tabi: Jennifer’ın burada ne işi var!
Post Views: 1
0 Yorum