Ünlü yönetmen James Cameon’un 2009 yılında ilkini çektiği ve çekerken bile o tarihte 4 adet devam filmini duyurduğu serisi Avatar’ın ikinci filmi Avatar: The Way of Water neredeyse 15 yıllık büyük bir bekleyiş ve ses getiren birçok tanıtımın ardından nihayet bu yıl vizyona girdi. İzlerken fazla beklentimiz olmadığı için aşırı hayal kırıklığına uğramasak da sinemadan aşırı tatmin olmuş şekilde de ayrılmadık. İlk filmde çocuk olmanın ve üç boyutla yeni tanışmanın da etkisiyle farklı olarak nitelendirebileceğimiz bir yapım izlemişken bu filmdeki alışılmışp senaryo ve heyecandan çok bıktırma odaklı sahneler bizi fazla etkileyemedi.
İlk etapta James Cameron sinemasına biraz değinmek istiyorum. Kanadalı ünlü yönetmenin birçok farklı tarzda ve genelde popüler olan birçok filmi mevcut olsa da hiçbir zaman favori listelerimde yer almamış biri. Fakat -özellikle yeni dönem- filmlerinin bana hitap etmemesi Cameron’un çok başarılı ve devrimsel işlere öncülük eden bir yönetmen hatta bundan da öte bir kâşif olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Günümüzde fazlaca sömürüldüğünü düşünsem de üç boyut teknolojisini icat etmesi zaten başlı başına devrimsel ve sansasyonel bir olay. Sonuç olarak Avatar’dan sonra sinemada hiçbir şey eskisi gibi olmadıysa (iyi veya kötü olarak değil muhteşem bir emek olarak bakmak istiyorum) sinema dünyası kendisine çok şey borçlu. Avatar 2 için bu kadar beklenildiğinin sebeplerinden birinin de su altı sahnelerinin çekimleri olduğunu belki duyanlarınız vardır. Bu da ünlü yönetmenin bambaşka bir ilgi alanı. Zamanında kendisine özel bir denizaltı üretip Mariana çukuruna dalıp bunu kendi başına yapabilen ilk insan ve yapan üçüncü insan olarak tarihe geçmesi ben ilk duyduğumda oldukça etkilemişti, hala da etkiliyor. Su altı çekimlere bu kadar emek vermesi asla sallamaması ve inanılmaz derecede gerçeğe yakın bir iş çıkarıp gözlerimizi kanatmaması da onun yeteneği ve azmini gözler önüne seriyor.
İyi ve yenilikçi işlerinin başında bence Terminatör 1 ve 2 ve de Alien serisine çektiği devam filmi geliyor. Aliens lore’u koruyarak çekilmiş sağlam bir devam filmiyken ilk Terminatör filmleri aşırı yenilikçi ve oldukça sert bilim kurgu filmleriydi. Seri ilerledikçe uyum sağlayamayıp kendi ruhunu korumayı beceremeyip 80’lerin aksiyon bilim kursu havasını hala günümüze yapıştırmaya çalıştığı için eski havasını yakalayamadı. Bu noktada da yavaş yavaş seyirciyi eğlendirmek veya etkilemek yerine baymaya başladı. Filmleri filmden çok teknoloji gösterimi demosu haline geldi. Avatar’ı da 80’lerin aksiyon filmi kafasından çıkaramadı ve her ne kadar sürekli yenilik katsa da bir süre sonra yenilik katıp sektörü büyütüp kenara çekiliyormuş gibi bir hava vermeye başladı. Risk almayı sevmesi de zamanla aynı tarzı ve teknoloji demosu yapma işini sevdiği için bizi şaşırtmayan bir hale gelmeye başladı.
Titanik de zamanının en pahalı ve en çok ödül kazanan filmi olarak tarihe geçse de felaket senaryosunu oldukça sığ geçmesi ve aşk hikayesini filme yedirmek yerine biraz ajitasyonla sadece aşk hikayesine yüklenmesiyle beni fazla vurmayan bir filmdi fakat bu tabi ki başarısız olduğunu göstermiyor. İlk izlediğimde etkileyici bulsam da zamanla biraz fazla romantik geldiğini hissetmeye başladım o kadar.
Avatar 2 de yine inanılmaz bir sinematografiye sahip teknik anlamda oldukça gerçekçi ve mükemmel denebilecek bir film olsa da senaryosal açıdan sınıfta kalan bir yapım. İlk filmde gördüğümüz Maymunlar Cehennemi havasındaki insanları düşman yapma fikri değişik olsa da artık sürekli devam ettikçe; bu filme yeni eklenen su kabilesi de bizi heyecanlandıramadı. Ana düşmanın finalde kurtarılmasıyla da diğer filmin hatta belki de filmlerin senaryosunu da tahmin etmiş olduk ve sıradaki üç saatlik macera beni şimdiden heyecanlandırmamaya başladı bile diyebilirim. Geneline bakarsak konu ve senaryo açısından oldukça başarısız ve tatmin etmeyen bir devam filmi diyebiliriz. Evet oldukça kaliteli bir sinematografiye sahip ve üç boyutun içine doğduğu için inanılmaz uyumlu şekilde ve kaliteli çekilmiş ama sadece bu kadar.
Jake ve Neytiri emaneten filme konmuş, Jack’in ailesiyle beraber kaçması büyük savaşçı kişiliğiyle çelişen değişik bir senaryo, büyük çocuğun akıbeti ve Spider’ın taraflar arası gidip gelişi filmin en başından saçma gelen ve tahmin etmesi de kolay olan detaylardan bazıları. Doğum sahnesini gördüğümüz tek çocuğu başka hiçbir sahnede görmeyişimiz gibi kısımlar da foreshadowingten öte oldukça klasik kendinden spoiler içeren sahneler.
Özet olarak Cameron’un işlerine ve kendisine büyük saygı duysam da hala geçmiş yıllara takılıp kalması ve eskiler kafasında film çekmesi sebebiyle biraz ön yargıyla yaklaşmama sebep olan bir yönetmen. Tabi ki devam filmlerini yine gidip izleyeceğim ama yine aynı insan düşman, bariz senaryo, boş geçen sahnelerle dolu olacağının da farkında olarak izleyeceğim.
7/10
User Review
( votes)
0 Yorum