Koskoca 6 sezon 63 bölüm… Hatta Breaking Bad de dahil 11 sezonluk maceranın sonunu gözlerim dolu dolu seyrettim. İlk sezonundan beri inanılmaz derecede sevdiğim ve beni hem güldüren hem sinirlendiren hem ağlatan bir sürü karaktere en çok da dünyanın en iyi avukatı Jimmy McGill’e veda etmek gerçekten üzücü oldu.
Better Call Saul, Breaking Bad’in yapımcıları tarafından spin off olarak çekilen bir başka Breaking Bad evreni dizisi ve en az onun kadar muhteşem ve göz alıcı. Dizi, Breaking Bad evrenine ikinci sezonda dahil olan ve her zaman her şekilde kazanmayı ve en iyi olmayı hedefleyen Jimmy McGill sonraları bilinen adıyla Saul Goodman hakkında. Fakat sadece Saul’u değil aynı zamanda bağlantılı olduğu diğer dizide olan ve olmayan birçok farklı karakteri de merkezine katarak ilerliyor.
Jimmy’yi ilk sezonlarda küçük oyunlar çeviren, âşık olduğu kadınla oldukça eğlenceli bir hayat süren, ufak tefek düşmanları olan fakat temelde asıl düşmanı olan abisiyle uğraşan bir adam olarak görüyoruz. Zaten dizinin en güzel yanı da bize altı sezonun neredeyse beşinde bu adamı izletmesi. Total dizi boyunca Jimmy’nin Saul’a tam anlamıyla dönüşmesi çok uzun bir sürede anlatılırken bilinçli bir tercih olduğunu düşündüğüm Saul Goodman olduktan sonraki kısma en fazla bir veya iki bölüm yer veriliyor. İnanılmaz bir karakter evrimi, kendini kanıtlama hırsı ve ‘biz ne izliyoruz böyle’ diyeceğimiz bir sürü an mevcut. Dizinin başından beri odağımızda her zaman Jimmy ve Kim var. Dizi onlarla başlıyor ve onlarla bitiyor. Aslında belki de hiç bitmiyor bile. Çünkü biz gerçekten Jimmy McGill isimli bir adam ve onun hayatını izlemiş olabiliriz ve uğruna 80 yıl ekstra hapis yattığı sevgili aşkı Kim Wexler onu sürekli ziyaret ediyor olabilir.
İlk sezonlarda Jimmy’nin hayatını allak bullak eden en büyük düşman abisi Charles ‘Chuck’ McGill oluyor. Chuck, Hamlin Hamlin & McGill isimli çok ünlü bir hukuk firmasının isim ortağı ve başarılı eski bir avukat. Elektrik korkusu ve çeşitli psikolojik sorunları bahane ederek kendini eve kapatmış biri. İlk bölümden ölümüne kadar da Jimmy’nin ona baktığını görüyoruz. Herkes tarafından çok sevilen ve saygı duyulan Chuck’ın hayatta düşman ve rakip olarak belirlediği tek kişi ise küçük kardeşi Jimmy. Kendisinin belki de geceli gündüzlü çalışarak elde ettiği başarıları Jimmy’nin çok daha rahat şekilde elde etmesi onu delirttiği için sürekli yoluna taş koyuyor. Başlarda anlamıyorsunuz çünkü oldukça profesyonel. Anlasanız bile ihtimal vermek istemiyorsunuz. Çünkü çok anlamsız geliyor, ‘sonuçta abisi…’ Ama işin iç yüzü çok farklı. Chuck’ın Jimmy’yi kendine bağımlı hale getirmesi, manipüle etmesi ve onu sürekli küçümseyip bel altı vurması bir süre sonra ağırlaşmaya başlıyor. İşte bu noktada Jimmy de durumun farkına varıyor ve dönüşümü ilk olarak buralarda başlıyor. Dünyanın belki de en iyi ve saf insanlarından biri denebilecek bir adam kendi kanından olan abisinin sürekli kendini ezmesiyle zaten içinde yatan en iyi olma ve stabil hayat yaşayamama dürtüsünü kötü yolda kullanmayı seçerek abisine ilk vuruşu yapıyor. Fakat abisi aslında o kadar da güçlü olmadığı için Jimmy’nin bu hareketi aynı zamanda son vuruş da oluyor ve işte tam da bu noktada biz hiçbir şey hissetmeyen Jimmy’den Saul Goodman’ın ilk sinyalini alıyoruz. Değişimi ilk olarak hayatındaki önemli insan olan abisinin hayatından çıkmasıyla başlıyor.
Chuck harika yazılmış harika işlenmiş ve harika oynanmış bir karakter, tıpkı diğerleri gibi. Canlandırdığı karakterin Jimmy’ye olan yakınlığı ve akrabalık statüsü onu Jimmy’nin hayatını ve karakterini etkileyen insanlar listesinde en tepelere koyuyor. Sanırım benim de ölümüne en az üzüldüğüm karakterdi Chuck. Dürtüleri çok güçlü ve motivasyonu çok tehlikeliydi. Kardeşini sevse de ona düşman olamamayı öğrenemedi zaten bu da geri dönülemez birçok şeyin ateşleyicisi oldu.
Dizi boyunca izlediğimiz farklı yollardan ilerleyen farklı hikâyelerden birinin kahramanı da Jimmy’nin ve çoğu kişinin de hayatını önemli şekilde etkileyen Ignacio ‘Nacho’ Varga karakteri oldu. Nacho dizideki belki de kopma noktası olan Saul-Gus-Mike bağlantısını sağlayan ve aslında Jimmy’nin kartelce tanınmasını sağlayan arka plandaki temel kişi konumunda gösterildi. Bu dizide de bana Jesse Pinkman’ı hatırlatan kişi oldu. Breaking Bad evreninde asla daha fazlasını istemeyen ve bulduğu her fırsatta kaçmaya çalışan, fırsat bulamasa da yaratan ve içinde en az kötülük barındıran yegâne karakter olan Jesse aynı zamanda bu işlere bulaşıp hayatta kalmayı da başaran tek kişiydi. Nacho, Jesse gibi hayatta kalmasa bile babasını korumak adına oldukça etkileyici ve şerefli şekilde diziden ayrıldı. İlk sahnesinden son sahnesine kadar yer yer sınırlarda olsa da etkileyici bir performans sergiledi, birçok kişinin hayatına dokundu ve ölümüne en çok üzüldüğümüz karakterlerden biri olarak diziye veda etti.
Bahsetmek istediğim diğer karakter de aslında Jimmy ve Kim’i çok daha iyi tanımamıza yardımcı olan ve önemli rollerden birine sahip Howard Hamlin karakteri. Howard onu gördüğümüz ilk andan beri gerek Chuck’la çok yakın olan fakat aslında kardeşi olsa Chuck tarafından zerre sevilmeyecek bir portre çizmesiyle gerek de Jimmy’nin hayatını istemli veya istemsiz baltalamasıyla seride önemli yer tutan bir karakterdi. Zaten Jimmy ve Kim’in asıl kopuşu ve Jimmy’nin ipleri koparmadan önceki belki de son sınırlarından biri de Howard’ın vurulması olayı oldu. Tam kendisine üzüldüğüm ve ‘bu adam bu kadar büyük bir yıkımı hak edecek tam ne yapmıştı’ diye düşündüğüm anda Lalo’nun dahil olması ve silah çıkarmasıyla Howard’ın öleceği artık bariz bir hale geldiği için beklesem bile etkileyici bir son oldu benim için de.
Mike ve Gus karakterlerinin de derinlerine inmek keyifliydi. Sonlarını bildiğim halde hiç bilmiyormuşçasına izlediysem bu da gerçekten karakterlerin harika şekilde işleyen senaristler sayesinde. Nasıl ki House of the Dragon beni hiç heyecanlandırmadıysa BCS tam tersi şekilde her zaman daha fazla merak ettirmeyi başardı. İki dizide de finali ve karakterlerin akıbetlerini bilmeme rağmen BCS’nin nerdeyse bambaşka bir dizi olması ve hatta Breaking Bad’i izlemeyen birinin bile izlese anlayıp çokça beğenebilmesi gerçekten inanılmaz. Gus ve Mike’nin hem Walter hem de Jimmy’nin hayatlarını kökten değiştirmeleri, girişleri kadar etkileyici sonları unutulmayacak iki karakter olmalarına yardımcı oldu. Özellikle Mike Breaking Bad’de Walter’ın sanırım zehir veya dolaylı yollar planlar hariç işini kendi bitirdiği tek karakter.
Az sayıda bölümde rol almasına rağmen mükemmel bir tipleme olan Eduardo ‘Lalo’ Salamanca karakterini de es geçmek istemiyorum. Tony Dalton’un her şeyiyle efsane bir iş çıkardığı Lalo’nun adı aslında Breaking Bad’de Walter ve Jesse tarafından kaçırılan Saul’un ağzından duyuldu. BCS’den son sezonda çıkmasına rağmen herkesin aklında inanılmaz etkiler bıraktığından devam dizisinde bile kendisinden korkulması oldukça normal karşılandı. Soğukkanlı düşünebilmesi onu gerçekten Gus tarafından hafife alınmayacak bir düşman haline getirdi. Lalo’ya dair sevmediğim tek kısım sanırım aceleye getirilmiş ve önceden Gus’ın depoya sakladığı silahla barizleştirilmiş ölümü oldu. Kısa ve etkisiz. Howard kadar bile etkileyici olamadı maalesef.
Ve Kim Wexler… Dizinin başında sonunda her zaman Jimmy ile izlediğimiz Kim karakteri kesinlikle harikaydı. Sevmeyeninin de çok olmasına rağmen başından beri Jimmy’nin arkasında, yanında hep o vardı. Jimmy ile beraber bir sürü işe girişirken hep onla yapmak istediğini belli etti ve bunu karşı taraftan göremediğini düşündüğü anda da işler Kim için geri dönülmez bir yola girdi. Ufak tefek detaylarıyla gerçekten Jimmy’ye âşık olduğunu sürekli belli etti. Fakat Jimmy kadar sosyopat olmaması sebebiyle hareketlerinin sonuçlarını hesaplayamadı ve bir noktada Jimmy’nin hayatından çıkarak onun Saul olma yolunda ipleri tamamen koparmasına sebep oldu. Otoparktaki sarılmalarında Kim’in net olarak veda ettiği duygusu hissedildi. Seneler sonra sadece iletişimsizlik ve rekabet sebebiyle gidip her şeyi itiraf etmesini başta bir temele oturtamasam da düşündükçe çok şiirsel bir noktaya ulaştı ve daha başka bir son olamaz düşüncesini kafama yerleştirmiş oldum. Birbirlerini hala çok sevmelerine rağmen bambaşka davranmaları, Kim’in hiçbir şey yaşanmamış gibi davrandığını düşündüğü Jimmy’ye -ki Howard olayı gibi bazı noktalarda haklıydı- haklı şekilde düşman oluşu, Jimmy’nin onu sadece bir an görebilmek için kazandıklarını feda etmesi gerçekten inanılmazdı.
Jimmy McGill zaten üzerine konuşulması gereken temel karakter. Her bölümde keşke böyle etliye sütlüye bulaşmadan hayatını devam ettirse dediğim fakat asla öyle olamayacağını bildiğim yegâne kişi. Bazı insanlar sorunsuz temel bir hayatı sürdüremiyor sanırım. Yani izledikçe Jimmy’nin asla Howard gibi bir şirketin başına geçip bir sürü başarılı davaya adını yazdırıp o şekilde büyük paralar kazanması zaten imkânsız bir durumdu. Maksimum iki yıl sonra yeniden alışkın olduğu hayata dönerdi. O şekilde de çok başarılı olacağı aşikâr çünkü zeki bir adam olarak çizildi profili. Fakat abisi sebebiyle yaşadığı zor ve ezilmiş bir hayat zaten onun yolunu çok eskiden bu şekilde çizmesinin temel sebebi oldu. Fakat keşke kartele hiç bulaşmasaydı yani canını kurtarma derdine düşmeseydi de sadece çevirdiği komik dalavereleri izleyebilseydik. O da bir süre sonra karakter gidişatına ters olduğundan imkânsız bir hale geliyor. Çünkü Walter White veya Jimmy McGill gibi adamlar zaten en tepede olmak istedikleri için can derdine düşmeleri de bir süre sonra kaçınılmaz hale geliyor. Walter zaten direk bu işlerin içine girdiğinden yükselmeye devam edeceği iş başından belli olsa da Jimmy zorlama sebeplerden girip hoşlanmaya başlıyor. Zaten finalde sizi yenmem bir dakika sürer pazarlığı ve yedi yıldan vazgeçişi de yine kolay şekilde kazanabildiğini görmesi sebepliydi. Walter gibi şerefiyle gitmeyi seçti. Walter White ben olmadan bir ay bile yaşayamazdı dedi ve çok da haklıydı. Bu twisti de mahkemesinde Chuck’ın mektubunda yaptığı twist gibiydi fakat burada gerçekten dürüst davrandı. Her şeyi olması gerektiği gibi oldurdu. Bu evrende bu işlere bulaşıp Jesse’den sonra hayatta kalan tek kişi oldu fakat Jesse’den farklı olarak isteyerek yaptığı ve dibine kadar götürdüğü halde hayatta kaldı. Jesse her fırsatta çıkmaya çalıştığı ve bu işlerden korkup nefret ettiği için görece mutlu sona ulaşan tek kişi oldu.
Saul Gone…
Karakterlerin renk seçimleri ve kıyafet desenleri de apayrı güzel detaylar. Nacho’nun son gününde her şeyi itiraf edip Walter White gibi epik şekilde ölürkenki anlarında giydiği haçlı beyaz gömlek veya Saul’un renk seçimleri, Jimmy’nin Kim gittikten sonra dünyanın en iyi avukatı bardağı kullanması, kamera açıları (Jimmy’in yüzüne düşen hapishane demiri gibi gölgeler), Kim ve Jimmy’nin ilk ve son sahnedeki sigara içişleri, Lalo’nun tünelde hamamböceği gördükten sonra kurtulma planı olarak aklına Jimmy ile konuşma fikrinin gelmesi, Howard’ın teneke içeceği çevirmesi ve Lalo’nun silaha susturucu takarken çevirmesi, polisin Jimmy’nin evini boşaltırken koliye attığı diğer ürünlerden bir tanesinin de kara kaplı defter olması gibi detaylar gerçekten inanılmaz. Breaking Bad ve Better Call Saul’un olayı zaten olayları inanılmaz derecede detaylı şekilde anlatması ve bize yavaş yavaş ve yoğun şekilde üç beş tane adamın tüm dünyayı etkileyecek işler yaptıklarını anlatması.
Eksi kısım belki son sezonun son bölümlerinde Jimmy’nin Saul’a dönüşmesinden sonraki Saul Goodman dönemlerinin gösterilmemesi ve zaman atlaması olabilir diye düşündüm ilk anda fakat sonrasında zaten dizinin olayının bu olduğunu anlayıp da bizim Saul Goodman’ı Breaking Bad’de izlediğimizi fark ettim. Ki amaçları zaten sadece karakter değişimini göstermek. Benim gözümdeki asıl eksi de sanırım Breaking Bad bölümü. Sadece fanlar için konan tek kısım ve bu da dizinin temel olayıyla çakıştığı için eğreti ve yapay bir hava hissi oluşturdu bende. Filler bölümdü. Finaldeki Walter sahnesi diğer karakterleri de gördüğümüz için iyiyken diğer bölüm biraz sığ kaldı.
Better Call Saul ve Breaking Bad evreni karakterleriyle, onları izletmekten öte yaşatmasıyla, fan tayfasına uymadan bize gerçek hayatları sunmasıyla her şeyiyle mükemmel işler oldu. Çünkü tarafsız düşünüldüğünde bu adamlar aslında kötüler. Hiçbirinin mutlu sona ulaşamaması gerekiyor fakat inanılmaz derecede sevdiğimiz için izlerken üzülmemek elde değil. Görece mutlu sona ulaşan Jesse ve Jimmy bile bir sürü kayıpla ulaştıkları noktaya geldi. Defalarca izlenebilecek ve her seferinde farklı bir şey öğrenilecek nadir dizilerden.
- Yönetmenlik – 9/10
- Sinematogtafi – 8/10
- Senaryo – 8/10
- Oyunculuklar – 10/10
- Kurgu – 10/10
- Müzikler – 9/10
9/10
User Review
( vote)
0 Yorum