Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ndaki Bilimkurgusal Unsurlar

Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Galli yazar Roald Dahl‘ın 1964 yılında çocuklara yönelik yayımladığı iki romandan oluşan bir seri. İlk kitabın konusu, dünyaca ünlü Wonka Çikolata’larının üreticisi Willy Wonka’nın duyurduğu bir organizasyon çevresinde gelişir. Tüm dünyada satılan çikolatalarına beş adet altın bilet saklayan Wonka, bahsi geçen biletleri bulan şanslı çocuklara dillere destan fabrikasında gezi imkânı sunar. Üstelik gezinin sonunda bir sürpriz de vaat eder. Böylece herkesi altın bilet arayışı sarar. Zira Wonka Çikolataları yalnızca lezzetli aromalara değil, aynı zamanda pek çok gizi barındıran efsanevi bir şöhrete de sahiptir. Bilhassa fabrikasına dair anlatılanlar, biletleri paha biçilemez hâle getirir. Bugünlerde Wonka adıyla yeni bir uyarlaması yapılan eser Gene Wilder‘ın başrolünde olduğu Mel Stuart imzalı bir filme uyarlanmıştır. Bir sonraki uyarlama ise daha çok bilinen 2005 yapımı Tim Burton filmidir. 90’lardan itibaren uzun yıllar süren ön hazırlık sırasında Willy Wonka rolü için Jim Carrey dâhil pek çok isimle görüşülmüş, nihayetinde Johnny Depp rolü almıştır. İki uyarlama […]

Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ndaki Bilimkurgusal Unsurlar

Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Galli yazar Roald Dahl‘ın 1964 yılında çocuklara yönelik yayımladığı iki romandan oluşan bir seri. İlk kitabın konusu, dünyaca ünlü Wonka Çikolata’larının üreticisi Willy Wonka’nın duyurduğu bir organizasyon çevresinde gelişir. Tüm dünyada satılan çikolatalarına beş adet altın bilet saklayan Wonka, bahsi geçen biletleri bulan şanslı çocuklara dillere destan fabrikasında gezi imkânı sunar. Üstelik gezinin sonunda bir sürpriz de vaat eder. Böylece herkesi altın bilet arayışı sarar. Zira Wonka Çikolataları yalnızca lezzetli aromalara değil, aynı zamanda pek çok gizi barındıran efsanevi bir şöhrete de sahiptir. Bilhassa fabrikasına dair anlatılanlar, biletleri paha biçilemez hâle getirir.

Bugünlerde Wonka adıyla yeni bir uyarlaması yapılan eser Gene Wilder‘ın başrolünde olduğu Mel Stuart imzalı bir filme uyarlanmıştır. Bir sonraki uyarlama ise daha çok bilinen 2005 yapımı Tim Burton filmidir. 90’lardan itibaren uzun yıllar süren ön hazırlık sırasında Willy Wonka rolü için Jim Carrey dâhil pek çok isimle görüşülmüş, nihayetinde Johnny Depp rolü almıştır. İki uyarlama arasında belirgin kimi farklar vardır. Özellikle ilk film kitaba daha sadık bir anlatıma sahiptir. Modern uyarlama ise var olan iki kitabın Tim Burton tarafından birleştirilmiş bir yorumu gibidir. Bunların yanı sıra Tom ve Jerry ile ortak yapım bir animasyon da mevcuttur. 2023 yapımı Wonka filmi ise fabrikanın kuruluşuna odaklanan bir müzikaldir. Spin-off olarak düşünülebilir.

İşbu yazımızda, bilhassa kitaplardan uyarlanan filmlerdeki bilim kurgusal unsurları inceleyecek ve yorumlamaya gayret edeceğiz.

Öncelikle fabrikanın çalışma usulüne değinmek gerek. Tim Burton uyarlamasının hemen girişinde üretim mekanizması ve nakliyat detaylıca gösterilir. Çikolatalar devasa makinelerce üretilir, paketlenir ve yine tamamen otomasyon kamyonlara yüklenerek adreslere teslim edilir. Bugünden bakıldığında bilimkurgu olarak görülmemesi muhtemel bu yaklaşım, kitapta da benzeri bir açıklamaya sahip olduğundan ve kitap henüz bu teknolojinin var olmadığı 60’larda yazıldığından bilimkurgu unsuru olarak rahatlıkla belirtilebilir. Öte yandan, filmdeki bir diğer dikkat çeken nokta tam anlamıyla bilim kurgusal sayılmasa da teknolojinin gelişimiyle ilgili yer alan kimi dokunuşlar, değinilen önemli noktalardır. Fabrikadaki geziye geçmeden evvel değinirsek şayet, Charlie’nin babasının işini kaybetmesine yol açan otomasyon teknolojisi önemli bir mesajdır. Makine kırıcıların işlerini kaybetme korkularının benzerini anlatan kısım etkileyicidir ve yine zamanla eskiyen bir bilim kurgusal unsur olarak kabul edilebilir. Fakat asıl dikkat edilmesi elzem nokta fabrikanın işleyişi bahsinde ortaya çıkmaktadır.

Devasa çikolata şelalesinden başlayalım anlatmaya. Dünyada yalnızca bu fabrikada bulunan şelale, çikolatanın iyice köpürmesini sağlar. Sonrasında yine otomasyona bağlı vakum araçları sayesinde aktarılarak fabrikanın muhtelif yerlerine taşınır. Fabrikanın bu bölümünde, teknolojik dokunuşlar ile çimenler ve bitkiler tamamen yenilebilir hâldedir. Bu aynı zamanda turun başladığı noktadır. Sonrasında Buluş Odası’na geçilir. Tükenmez şeker başta olmak üzere inovatif icatların tanıtıldığını görürüz. Ancak asıl dikkat çekici olan üç öğünün yerini alması için geliştirilen aromalı sakızdır. Bilimkurgu yapımlarında sıklıkla karşılaştığımız hap teknolojisinin bir benzeridir. Gerçi devamında yine bir aksilik yaşanır ama amaç da bu değil midir?

Bir sonraki bilimkurgusal unsur fabrika içinde hareketi sağlayan cam asansördür. Sıradan asansörlerin aksine sadece aşağı yukarı değil, üç boyutlu çalışma prensibine sahiptir. Böylece fabrikanın her yerine gitmek mümkün olur. Öyle ki, filmin sonunda fabrikanın dışına çıkıldığını, Charlie’nin evine ve Willy’nin de babasını ziyarete gittiğini görürüz. Kitapta bununla da yetinilmez üstelik. Yayımlanan ikinci kitapta asansörle uzaya çıkıldığını ve epeyce yolculuk yapıldığını söylemek lazım. En dikkat çekici unsur ise Televizyon Odası’nda bize sunulur. Televizyon Odası’nın mantığı, sunumdan kazanma tabirinin tam karşılığı mahiyetindedir. Willy Wonka, çikolatalarını müşterilerine ulaştırmak için ışınlanma teknolojisi geliştirir. Prensibi de basit ve temel bir çıkarıma dayanır; insanların ekrandaki küçülme oranını göz önüne alan Wonka, benzeri oranda büyüttüğü çikolataları ışınlar ve yayını izleyen müşteri televizyon ekranından siparişini alabilir. Bu, dâhiyane bir bilimkurgusal anlatımla mizahi biçimde sunulur. Ayrıca arka planda 2001: A Space Oddyssey göndermesiyle Kubrick’in monolitinin yerine çikolata koymak oldukça zekicedir.

Kısacası Charlie’nin Çikolata Fabrikası, bilimkurgusal unsurları kendine özgün mizahla süslemesi ve absürt bir yaklaşım benimseyerek sunmasıyla oldukça keyifli bir seyir imkânı sunuyor. Üstelik bilimkurgunun vizyoner yanını da hitap ettiği kitlenin, yani çocukların hayal gücüne oynayacak şekilde kullanıyor. Bu bağlamda, kitabından farklı olan Tim Burton uyarlamasını ayrıca izlemek gerektiğini söyleyebiliriz.

Benzer Yazılar

Folklorik Korku: Exhuma (2024) – Öteki Sinema

FİLMLER 8 dakika önce

Son yıllarda Güney Kore sinemasının senaryolarında -ister savaş ve casusluk filmi olsun ister korku ve gerilim filmi olsun- belirgin bir Japonya düşmanlığı gözlemleniyor. Bu iki milletin arasında tarihî bir mesele olduğu aşikâr, sonuçta Japonya zamanında tüm komşu ülkelere dehşet salmış işgalci bir imparatorluk; geride acı ve gözyaşı dolu kanlı bir tarih bırakmış, bir dönem Japon sömürgesi hâline gelen Kore de bu travmadan payını fazlasıyla almış, bunu yadsıyamayız. Hâliyle bu temaya sahip filmler Güney Kore’de gişe başarısı da elde edince, bu yoldan giden eserler çoğalmaya başladı, Exhuma (Pamyo, 2024) da onlardan biri. Baştan söyleyeyim, ben bariz propaganda içerse de film iyiyse işin bu tarafını önemsemiyorum. The Age of Shadows (2016) ve The Wailing’de (Gokseong, 2016) olduğu gibi. Exhuma’da da durum bu. Filmde dört ana karakterin adı da (Kim Sang-deok, Ko Young-geun, Lee Hwa-rim ve Yoon Bong-gil) Japon sömürge yönetimine karşı mücadele ederken ölen vatansever Koreliler’den alınmış. Hatta Kim Sang Deok’un arabasının […]

Murat Soydan’ın Ardından (1937-2024) – Öteki Sinema

FİLMLER 1 gün önce

İçindekilerKaynaklar Kolsuz Kahraman’ın Tay Camako’su, Adalı Kız’ın Yabani’si, Siyah Gelinlik’in Hakan’ı, Saadet Güneşi’nin Dr. Faruk’u, Altın Tabancalı Ajan’ın Murat’ı, Sevmek ve Ölmek Zamanı’nın Kudret’i aktör Murat Soydan’ı kaybettik. Sinemamızın en güler yüzlü, en yakışıklı ve en çalışkan jönlerinden biriydi. Akranlarının sinemadan yavaş yavaş elini ayağını çektiği 1980’li ve 90’lı yıllarda onlarca filmde oynadı, en sevdiğim aktörlerden biri değildi ama en saygı duyduklarım arasındaydı. Sürekli çalışan, üreten, örnek bir sanatçıydı. 2 Ekim 1937’de Bulgaristan’da dünyaya gelen Murat Soydan’ın ailesi 1938 yılında -o henüz 7 aylık bir bebekken- Türkiye’ye göç eder. Soydan ilkokul ve ortaokulu Lüleburgaz’da okur. Müzik ve sinema küçük yaşlardan itibaren en büyük iki tutkusu hâline gelir. Hollywood’un en büyük starlarından Tyrone Power’ın hayranıdır, arkadaşları da onu Power’a benzetirler. Sürekli sinemaya gider, yeni gelen filmleri asla kaçırmaz, birçoğunu defalarca seyreder. Ortaokul sıralarında müzik dersleri almaya başlar, solist olarak sivrilir. Lüleburgaz’da Yeni Sinema sahnesinde konserler vermeye başlar. Murat Soydan liseyi Edirne […]

Lumberjack the Monster / Canavarın Maskesi (2023)

FİLMLER 2 gün önce

Methini çok duyduğum Takeshi Miike sinemasıyla 2000’li yılların başında tanıştım. Aynı hafta içinde Shinjuku Triad Society (Shinjuku kuroshakai: Chaina mafia senso, 1995) ile Fudoh: The New Generation (Gokudo sengokushi: Fudo, 1996) filmlerini izlediğimi hatırlıyorum. Hemen ulaşabildiğim diğer filmlerini buldum ve iki filmi, yaşadığım görsel şoklarla aklımı başımdan aldı: Dead or Alive (Dead or Alive: Hanzaisha, 1999) ve Bijitâ Q (2001). Dead or Alive o kadar beklenmedik bir şekilde ilerlemişti ki âdeta nefesim kesildi. Ama beni şoka sokan film, pervasızlığıyla nam salmış Bijitâ Q (2001) oldu. Tabii o tarihlerde henüz Pasolini’nin Teorema’sını izlememiştim, o nedenle film beni allak bullak etmişti. Daha önce izlediğim hiçbir filme benzemeyen bir film izlemiş, derhal Miike’nin diğer filmlerini aramaya başlamıştım. Hayranı olduğum film bu süreçte karşıma çıktı: Ichi the Killer (Koroshiya 1, 2001). Audition’ın (Odishon, 1999) 2000’lerin hemen başında tüm dünyada gösterime girmesiyle birlikte Miike uluslararası arenada belirli bir saygınlık kazanmaya başladı, Tarantino gibi sinefiller ona […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.