David Bordwell’in Ardından (1947-2024) – Öteki Sinema

Gerçek hayatta hiç tanışmamış, karşılaşmamış ve derslerine girmemiş olsam da kendisini “öğretmenim” olarak kabul ettiğim bazı isimler var. Eserleri bende derin izler bırakan, yazdıklarından çok şey öğrendiğim, bana çeşitli perspektifler kazandırmış yazarlar, mesela Umberto Eco. Sinema yazınında da eserleriyle önümde yeni pencereler açmış olan böyle birkaç isim var: Alain Silver, James Ursini, Annette Insdorf, Eddie Muller, Roger Ebert, Barry Gifford, Raymond Durgnat, Pauline Kael ilk aklıma gelenler… Bu isimlerden biri de David Bordwell. Maalesef birkaç gün önce bu kıymetli hocamızı kaybettik. Prof. Dr. David Bordwell film çalışmaları (film studies) konusunda uzmanlaşmış Amerikalı bir sinema akademisyeni. Film eleştirmenliğinden ziyade, daha bilimsel ve teorik çalışmalarda ustalaşmış çok özel bir isim. Muhtemelen kendi kuşağının dünya çapında en etkili akademisyeni. Sadece dersine girdiği sinema öğrencileri üzerinde değil, aynı zamanda yönetmenler, kurgucular, senaristler, film eleştirmenleri ve sinefiller üzerinde de gözle görülür etkileri olmuş çok önemli bir teorisyen. Peki nasıl oldu da birkaç yarı-dönemli misafir hocalık […]

David Bordwell’in Ardından (1947-2024) – Öteki Sinema
İçindekiler

Gerçek hayatta hiç tanışmamış, karşılaşmamış ve derslerine girmemiş olsam da kendisini “öğretmenim” olarak kabul ettiğim bazı isimler var. Eserleri bende derin izler bırakan, yazdıklarından çok şey öğrendiğim, bana çeşitli perspektifler kazandırmış yazarlar, mesela Umberto Eco. Sinema yazınında da eserleriyle önümde yeni pencereler açmış olan böyle birkaç isim var: Alain Silver, James Ursini, Annette Insdorf, Eddie Muller, Roger Ebert, Barry Gifford, Raymond Durgnat, Pauline Kael ilk aklıma gelenler… Bu isimlerden biri de David Bordwell. Maalesef birkaç gün önce bu kıymetli hocamızı kaybettik.

Prof. Dr. David Bordwell film çalışmaları (film studies) konusunda uzmanlaşmış Amerikalı bir sinema akademisyeni. Film eleştirmenliğinden ziyade, daha bilimsel ve teorik çalışmalarda ustalaşmış çok özel bir isim. Muhtemelen kendi kuşağının dünya çapında en etkili akademisyeni. Sadece dersine girdiği sinema öğrencileri üzerinde değil, aynı zamanda yönetmenler, kurgucular, senaristler, film eleştirmenleri ve sinefiller üzerinde de gözle görülür etkileri olmuş çok önemli bir teorisyen.

Peki nasıl oldu da birkaç yarı-dönemli misafir hocalık hariç tüm kariyeri boyunca Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde (UW-Madison) görev almış birisi dünyanın en etkili sinema akademisyeni hâline geldi? Bunun birkaç sebebi var.

İlk ve en büyük sebep, eşi Prof. Dr. Kristin Thompson’la birlikte kaleme aldıkları, 1979 yılında yayımlanan Film Art: An Introduction (Film Sanatı: Bir Giriş) adlı kitabın yarattığı olağanüstü etki. ABD’de sinema bölümleri 1960’larda açılmaya başlanmıştı ama teorik sinema çalışmaları 1970’li yıllarda yaygınlık kazanmaya başladı ve sinemanın teknik yönlerini ustaca öne çıkartan Film Art: An Introduction akademiye âdeta bomba gibi düştü. David Bordwell bu kitap için o tarihlere göre akıl almaz bir çaba sarf etmişti. Çalışmada kullanılmak üzere çok sayıda örnek film seçmiş, ödünç alabildiği 35. mm’lik film rulolarını boş bir sinemada perdeye yansıtıp ilgili sahnelerde durdurarak karşısına kurduğu tripodlarda kare kare fotoğraflamış, planları inşa eden film kurgusunun anlam üzerinde yarattığı etkiyi somutlaştırmak için aylarca uğraşmıştı. Bunun sonucu olarak da ortaya eşi benzeri olmayan bir kitap çıkmıştı.

David Bordwell’in sinema yazınına en büyük katkısı, olgusal gerçekleri (fact) somut kanıtlarla ortaya koymasında yatar. Alanında çığır açan Film Art: An Introduction 1980’lerden itibaren sinema bölümlerinde, film okullarında/eğitimlerinde okutulmaya başlandığı için kısa sürede yeni baskılar yaptı, Bordwell her yeni baskıda örnekleri ve kapsamı artırdı ve bugün 11. baskıya ulaştı. Kitap Türkçe dâhil 12 dile çevrildi ve 2000’li yıllardan itibaren tüm dünyadaki sinema bölümlerinde ilk sınıfta okutulan ya da tavsiye edilen bir kitap hâline geldi. Benim en sevdiğim değil ama en çok şey öğrendiğim kitabı budur.

David Bordwell’in Ardından (1947-2024) 3 – David Bordwell 03

David Bordwell 1985 yılında seyircinin filmin anlamı üzerindeki etki ve katkısını öne çıkaran Narration in the Fiction Film adlı öncü çalışmasını yayımladı. Bildiğim kadarıyla bu kitap, anlatının (narration) teknik dayanaklarının sinema sanatı üzerindeki ağırlığını gösteren ilk derli-toplu çalışmadır.

David Bordwell eşi Prof. Dr. Kristin Thompson’la birlikte 1994 yılında Film History: An Introduction adlı ikinci büyük ortak-çalışmasını yayımladı. Gerek David Bordwell’in gerekse Kristin Thompson’ın en büyük özelliği, yazılarında açık, net ve anlaşılır/basit bir İngilizceyi tercih etmeleridir. Kitaplarında ve blog yazılarında ağır bir akademik dil ve üsluptan bilinçli bir şekilde kaçındılar, geniş kitlelere ulaşmalarının bir diğer sebebi budur. Ayrıca, David Bordwell’in ara sıra polemiğe girmeyi de seven hayli eğlenceli bir üslubu olduğunu söylemeliyim.

David Bordwell kariyeri boyunca (17 tanesi ileride bir monografiye dönüşecek olan) 33 tez yönetti, ayrıca çok sayıda kitaba bölüm yazdı, 100’ü aşkın makale yayımladı, aynı zamanda detaylarla örülü video-makaleleriyle bu geleneğin yerleşmesine büyük katkıda bulundu. Bordwell her zaman yeni teknolojileri ve trendleri takip eden bir akademisyendi. Dijitale geçildiğinde hemen adapte oldu, kitaplarını revize etti, genişletti ve hatta CD-Rom formatında sundu. Bordwell daha sonra DVD’ler için görüntülü yorumlar hazırlamaya başladı. The Criterion Collection için 50 ayrı video-makale hazırladı. Bazı eğitim videolarını da Vimeo’da ücretsiz yayınladı (linkini ilave ediyorum).

David Bordwell’in Ardından (1947-2024) 4 – David Bordwell 01

David ve Kristin 2006 yılında Observation on Film Art adlı bloğu (davidbordwell.net) açarak yazdıklarını paylaşmaya ve gelen soruları yanıtlamaya başladılar. Akademisyen çift bugüne kadar 1.100’ün üzerinde özgün sinema yazısı yayınladılar, inanın bana, bu yazıların bazıları inanılmaz kapsamlı incelemelerdir ve istisnasız kaidesiz tamamı, sinema tutkusuyla kaleme alınmışlardır. Sitelerine girdiğinizde bu yazılara ulaşmakla kalmıyorsunuz, yazdıkları birçok kitabın (İngilizce) pdf’ine de ücretsiz erişim hakkı tanıdıklarını görüyorsunuz (linki ilave ediyorum).

David Bordwell kariyeri boyunca somut gerçeklere dayalı bir tarz izledi. Görüntülerle, renklerle, sürelerle desteklediği savları oldu, bazen bunu aşırıya kaçırdığı oldu mu, bence oldu. Ben elinde kronometreyle plan sürelerini ölçerek vardığı sonuçların sağlıklı olmadığını düşünenlerdenim ama yine de her zaman sinema sanatına olan tutkusuyla yazdı. Bazen herkesin sevdiği bir filmi gömdü, bazen kimsenin tutmadığı filmleri göklere çıkardı ama hep kendine has bir çizgisi oldu. Bugün Kenji Mizoguchi, Carl-Theodor Dreyer ve Yasujiro Ozu gibi bazı yönetmenleri (yeniden) keşfetmemizin önünü açan isimlerden biri David Bordwell’dir. Kendi adıma, ustanın en sevdiğim kitabının o muhteşem Ozu and the Poetics of Cinema (1988) adlı çalışması olduğunu söyleyebilirim. Figures Traced in Light kitabındaki Mizoguchi ve Angelopoulos bölümleri ile Visual Style in Japanese Cinema, 1925-1945 adlı makalesi diğer favorilerimdir.

Bordwell biçim ve içerik arasındaki ilişkiden yola çıkarak sinemanın sanat olma özelliğini vurgulayan kitaplar ve makaleler kaleme aldı, ancak birçok akademisyenin aksine, popüler filmlerle, düşük bütçeli filmlerle, hatta istismar sineması örnekleriyle arası iyiydi. Örneğin, Kung-fu filmlerinin estetik değerine (renk, ışık, koreografi vs.), aksiyon filmlerinin kurgu ve anlatılarına dikkat çeken ilk sinema akademisyenlerindendi. Daha 1999 yılında Hong Kong sineması üzerine çok kapsamlı ve ilginç bir kitap yazdı: Planet Hong Kong: Popular Cinema and the Art of Entertainment. 2000 yılında ilk baskısı yayımlanan bu kitapta, sadece Bruce Lee, Jackie Chan ve John Woo gibi meşhur isimler değil, Johnnie To, Chang Cheh, Lau Kar-leung, King Hu, Wong Jing, Tsui Hark gibi o dönem Batı’da görece az takdir edilen sinemacılar da incelenmekte, hatta bazı filmleri göklere çıkarılmaktadır.

David Bordwell’in Ardından (1947-2024) 5 – David Bordwell 02

David Bordwell kimilerini tek başına yazdığı, kimilerini ortak yazarlarla kaleme aldığı ve kimilerinin editörlüğünü yaptığı 22 sinema kitabına imza attı. Daha geçen sene Perplexing Plots: Popular Storytelling and the Poetics of Murder (2023) adında 500 sayfalık sağlam bir kitap yayınladı ve gençken arasının pek de iyi olmadığı “noir – film noir” kavramlarıyla barıştı (ve çalışmasını kara filmler hakkında yazılmış en iyi kitaplardan birini yazan arkadaşı James Naremore’a adadı). Eğer David’e kanser teşhisinin 2021 yılının Haziran ayında konduğunu, sonrasındaki gördüğü tedavinin onu ölüme götürecek olan müzmin akciğer sorununu tetiklediğini bilirseniz, 2022 baharında bu kitaba son hâlini hangi koşullarda verdiğini daha iyi anlarsınız.

David Bordwell 2023’ün Eylül ayında hastaneden taburcu edilip tedavisinin devamı için evine gönderildi ve her akşam 50 yıllık hayat arkadaşıyla bir film izlemeye devam etti. Ölmeden üç gün önce eşi Kristin’in de yardımıyla Hou Hsiao-hsien hakkındaki eski bir yazısına yeni bir giriş bölümü yazdı ve blog’unda yayınladı. Uzun ve yorucu bir mücadelenin ardından 76 yaşında hayata gözlerini yumdu.

David Bordwell’in ölümü dünyanın dört bir tarafında üzüntüyle karşılandı, birbirinden ünlü ve önemli isimler ardından çok güzel şeyler yazdılar. Öyle sanıyorum ki David Bordwell bir sinema akademisyeninin ulaşıp ulaşabileceği en büyük kitleye seslenmişti. Ondan geriye saygın bir isim, müthiş bir kariyer, yetiştirdiği sayısız öğrenci ve birbirinden değerli makale ve kitaplar kaldı.

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

KAYNAKLAR

Post Views: 1

Benzer Yazılar

Bir Devin Ardından: Donald Sutherland (1934-2024)

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerKaynaklar Sanırım Donald Sutherland’i ilk kez Sylvester Stallone’nin Hürkan (Lock Up, 1989) filminde izledim, 90’ların başı olmalı. Hürkan’ın video kasetini kiralayıp defalarca seyretmiştim, Sutherland o filmde psikopat cezaevi müdürü Drumgoole’u oynuyordu. Zamanla sayısız örneğini başarıyla sunduğunu öğreneceğim gaddar, insafsız adam rollerinden biriydi. Donald Sutherland bu tip karakterleri özel dikim bir kıyafet gibi üstüne geçirmekte hiçbir sıkıntı çekmiyordu, rolüyle bütünleştiğini hissediyordunuz. Sinemada seyrettiğim ilk filmi Uzay Kovboyları (Space Cowboys, 2000) olmalı. Sonraları sinema tarihinin klasiklerini toplayıp seyretmeye başladığımda birdenbire çok sık karşıma çıkan bir isim olmaya başladı. En özgün savaş filmlerinden, gişe canavarı 12 Kahraman Haydut (The Dirty Dozen, 1967), Robert Altman’ın hınzır komedisi Cephede Eğlence (MASH, 1970), Clint Eastwood’lu Çılgın Savaşçılar (Kelly’s Heroes, 1970), savaş-karşıtı filmlerin en iyi ve en yaratıcı örneklerinden Johnny Got His Gun (1971), Jane Fonda ile karşılıklı döktürdükleri neo-noir Klute (Fahişe, 1971), evlat acısını kalbimize kazıdığı Karanlığın Gölgesi (Don’t Look Now, 1973), John Schlesinger’in şaşırtıcı çalışması […]

Her Platforma Üye Olmak Zorunda Mıyız?

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerLisans Anlaşmaları ve Jeo-Bloklama: Kullanıcının Kafasını Karıştıran İkili Pazar sabahı, elimde kahvem, kanepede yayıldım ve dedim ki, “Bugün tam film izlemelik bir gün!” İşim gereği, neredeyse her platforma üyeyim: Netflix, Amazon Prime, Disney+, BluTV, Gain, Exxen… Neredeyse yok yok! Ama gelin görün ki, her ay tonla para bayıldığım bu platformlarda aradığım, izlemek istediğim filmi bulamıyorum! Her seferinde aynı sonuç, filmi bulduğum yer yine Stremio! Evet, Stremio’nun yasal olmadığını biliyorum. Ama bahis reklamlı korsan sitelerin kucağına düşmekten iyidir herhalde. Peki, bu kadar çok dijital platforma üye olduğumuz halde aradığımız filmi-diziyi neden bulamıyoruz? Gelin bu birinci dünya derdine biraz daha üzülelim. 2010’ların başında Netflix’in küresel başarıya ulaşmasıyla dijital içerik devrimi başladı. Netflix, kullanıcılarına geniş bir içerik yelpazesi sundu ve tek bir abonelikle sayısız film ve diziye erişim imkanı tanıdı. O zamanlar her şey güzeldi. Ancak ne olduysa, büyük içerik üreticileri ve dağıtımcıları kısa sürede bu modelin avantajlarını fark etti ve herkes kendi […]

Ronin (1998) – Öteki Sinema

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerKAYNAKLAR “Ronin toprağı veya efendisi olmayan köylü asker ya da samuraylara denirdi. Onlar onurlarını ya da efendilerini yitirdiklerinden ülkede durmadan dolaşır ve başka bir lord kendilerini yanma alana dek geçinmeye çalışırlardı. Bir Ronin’in yeni iş bulması da çok zordu.”Şogun Brian De Palma’nın yönettiği Görevimiz Tehlike’nin (Mission: Impossible, 1996) 450 milyon dolarlık vizyon geliriyle o yılın dünya çapında en büyük gişe başarısını elde etmesinin ardından (Tom Cruise’un sadece bu filmden o tarihte tek başına 20 milyon dolar kazandığı söylenir) benzer temaları (casusluk, karşı-casusluk ve önemli bir nesneyi/cihazı/silahı ya da bilgiyi ele geçirme) ele alan yapımların sayısı artmaya başladı, Enemy of the State (Devlet Düşmanı, 1998) ile Ronin’in (1998) bu dönemin öne çıkan filmleri olduğunu söyleyebilirim. Ronin’i kült mertebesine çıkaran birkaç temel özelliği var. Öncelikle olağanüstü bir kadrosu olduğunu söylemem lazım. Yönetmen koltuğunda gerilim (Seven Days in May, 52 Pick-Up), aksiyon (The Train), suç (Black Sunday, French Connection II) ve casusluk (The […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.