Her Platforma Üye Olmak Zorunda Mıyız?

Pazar sabahı, elimde kahvem, kanepede yayıldım ve dedim ki, “Bugün tam film izlemelik bir gün!” İşim gereği, neredeyse her platforma üyeyim: Netflix, Amazon Prime, Disney+, BluTV, Gain, Exxen… Neredeyse yok yok! Ama gelin görün ki, her ay tonla para bayıldığım bu platformlarda aradığım, izlemek istediğim filmi bulamıyorum! Her seferinde aynı sonuç, filmi bulduğum yer yine Stremio! Evet, Stremio’nun yasal olmadığını biliyorum. Ama bahis reklamlı korsan sitelerin kucağına düşmekten iyidir herhalde. Peki, bu kadar çok dijital platforma üye olduğumuz halde aradığımız filmi-diziyi neden bulamıyoruz? Gelin bu birinci dünya derdine biraz daha üzülelim. 2010’ların başında Netflix’in küresel başarıya ulaşmasıyla dijital içerik devrimi başladı. Netflix, kullanıcılarına geniş bir içerik yelpazesi sundu ve tek bir abonelikle sayısız film ve diziye erişim imkanı tanıdı. O zamanlar her şey güzeldi. Ancak ne olduysa, büyük içerik üreticileri ve dağıtımcıları kısa sürede bu modelin avantajlarını fark etti ve herkes kendi dijital platformunu kurma yarışına girdi. Disney, Warner Bros, […]

Her Platforma Üye Olmak Zorunda Mıyız?

Pazar sabahı, elimde kahvem, kanepede yayıldım ve dedim ki, “Bugün tam film izlemelik bir gün!”

İşim gereği, neredeyse her platforma üyeyim: Netflix, Amazon Prime, Disney+, BluTV, Gain, Exxen… Neredeyse yok yok! Ama gelin görün ki, her ay tonla para bayıldığım bu platformlarda aradığım, izlemek istediğim filmi bulamıyorum! Her seferinde aynı sonuç, filmi bulduğum yer yine Stremio!

Evet, Stremio’nun yasal olmadığını biliyorum. Ama bahis reklamlı korsan sitelerin kucağına düşmekten iyidir herhalde. Peki, bu kadar çok dijital platforma üye olduğumuz halde aradığımız filmi-diziyi neden bulamıyoruz? Gelin bu birinci dünya derdine biraz daha üzülelim.

2010’ların başında Netflix’in küresel başarıya ulaşmasıyla dijital içerik devrimi başladı. Netflix, kullanıcılarına geniş bir içerik yelpazesi sundu ve tek bir abonelikle sayısız film ve diziye erişim imkanı tanıdı. O zamanlar her şey güzeldi. Ancak ne olduysa, büyük içerik üreticileri ve dağıtımcıları kısa sürede bu modelin avantajlarını fark etti ve herkes kendi dijital platformunu kurma yarışına girdi. Disney, Warner Bros, NBC Universal ve diğer devler, “Biz de bu pastadan pay alalım” dedi ve kendi platformlarını kurdular. Sonuç? Her bir içerik kırıntısı için ayrı abonelik gerektiren bir kaos!

Netflix bir dönemin altın madeni gibiydi. İzlemek istediğiniz her şeyi tek bir çatı altında bulabilirdiniz. Ancak, içerik üreticileri kendi platformlarını kurup içeriklerini buraya özel hale getirdiklerinde, bu altın madeninin kapısı kapanmış oldu. Şimdi, Marvel filmlerini izlemek için Disney+, Friends gibi klasik diziler ve orijinal içerikleri için Netflix, ve yerel diziler için BluTV, Gain, Exxen gibi birçok platforma aynı anda üye olmamız gerekiyor.

Lisans Anlaşmaları ve Jeo-Bloklama: Kullanıcının Kafasını Karıştıran İkili

Dijital içerik dağıtımının bir diğer karmaşık yanı lisans anlaşmaları ve jeo-bloklama uygulamaları. Bir platformun belirli bir bölgede bir içeriği yayınlama hakkına sahip olması, o içeriğin başka bir bölgede farklı bir platformda yer almasına neden olabiliyor. Hadi bakalım, şimdi de VPN zamanı! Bir dizi Türkiye’de Netflix’te yok, ama ABD Netflix’te var. “Ben bu diziye dünyanın neresinde olursam olayım ulaşmak istiyorum!” demek, çok mu şey istemek?

Birçok içerik, sadece belirli bölgelerde yayınlanabiliyor çünkü lisans anlaşmaları bu şekilde yapılıyor. Yani, bir platformun belirli bir içeriği Türkiye’de sunma hakkına sahip olmaması, kullanıcıları zor durumda bırakıyor. Bunun üstesinden gelmek için birçok kullanıcı VPN kullanarak bölgesel kısıtlamaları aşmaya çalışıyor ancak bu da ekstra maliyet ve zahmet demek.

Bir diğer önemli nokta ise platformların kullanıcı deneyimi ve arama fonksiyonları. Birçok platform, kullanıcılarına önerilerde bulunmak için algoritmalar kullanıyor. Ama bu algoritmalar çoğu zaman size “Senin için harika bir içerik!” diye berbat öneriler sunuyor. Arama motorları desen, tam bir felaket. Aradığınız içeriği bulmak yerine popüler ya da sponsorlu içerikleri öne çıkarıyor. Yani, “Ben seni anlamam, sen benim sunduklarımı izle!” diyor.

Aradığınız filmi veya diziyi bulmak için saatlerce uğraşmak zorunda kalmanız sinir bozucu. Özellikle de öneri sistemleri tam bir fiyasko olduğunda. Netflix’te bir romantik komedi arıyorsunuz, ama karşınıza çıkan öneriler hep aksiyon filmleri. Amazon Prime’da aradığınız klasik bir filmi bulmak, samanlıkta iğne aramak gibi.

İşte tam da burada, Stremio gibi alternatif platformlar devreye giriyor. Stremio, kullanıcıların farklı kaynaklardan içerik bulmalarına olanak tanıyan bir medya merkezi. Yasal olmaması ve korsan içerik barındırması nedeniyle etik ve yasal sorunlar barındırsa da, kullanıcılar için cazip olmasının nedeni basit: Aradıkları içeriği kolayca bulabiliyorlar. Yani, dijital platformların parçalı ve karmaşık yapısı, kullanıcıları bu tür alternatiflere yönlendiriyor.

Stremio, kullanıcıların tek bir arayüz üzerinden istedikleri içeriği bulmalarına olanak tanıyor. Farklı kaynaklardan gelen içerikler bir arada sunuluyor ve bu da kullanıcıların zaman ve para kaybını minimuma indiriyor. Ancak, bu durum etik ve yasal sorunları da beraberinde getiriyor. Korsan içerik kullanımı, içerik üreticilerine zarar veriyor ve uzun vadede kaliteli içerik üretiminin düşmesine neden olabiliyor.

Peki, bu sorunun yasal bir çözümü var mı? Dünyanın geri kalanında da insanlar birden çok platforma üye olup sürekli para saçmaktan sıkılmış durumda. Hal böyleyken, dijital platformlar, kullanıcılarına daha iyi bir deneyim sunmak ve içerik arayışlarını kolaylaştırmak için bazı adımlar atabilirler:

Platformlar, belirli içerikler için ortak lisans anlaşmaları yaparak kullanıcıların tek bir abonelikle daha geniş bir içerik yelpazesine erişmelerini sağlayabilirler. Bizim yerli platformlara şiddetle önerdiğim bir tarife bu.

Ortak içerik kütüphaneleri, farklı platformların belirli içerikleri paylaşarak kullanıcılarına daha geniş bir yelpaze sunmasını sağlar. Örneğin, Disney+ ve Netflix bazı içerikler için ortak bir anlaşma yapabilir ve kullanıcılar bu içeriklere her iki platformdan da erişebilir. Bu, hem kullanıcılar için daha az maliyet hem de daha iyi bir deneyim demek.

Platformlar, kullanıcılarının aradıkları içeriği daha kolay bulabilmeleri için arama motorlarını geliştirmeli ve daha etkili algoritmalar kullanmalılar.

Jeo-bloklama uygulamaları esnetilerek, kullanıcıların istedikleri içeriklere dünya genelinde erişmeleri sağlanabilir. Bölgesel kısıtlamaların azaltılması, kullanıcıların istedikleri içeriğe erişimlerini kolaylaştırır. Platformlar, içerik sahipleriyle anlaşmalar yaparak içeriklerin dünya genelinde erişilebilir olmasını sağlamalıdır. Bu, VPN kullanma ihtiyacını da ortadan kaldırır.

Sonuç olarak, dijital platformların mevcut yapısı, kullanıcıları memnun etmekten uzak. Her platformun kendi içeriklerine sahip olması ve bölgesel kısıtlamalar, izleyicileri alternatif yöntemlere yönlendiriyor. Dijital içerik ekosisteminin daha kullanıcı dostu hale gelmesi için atılması gereken adımlar açık. Bakalım, bu adımlar atılana kadar aradığımız filmleri bulmak için daha ne kadar Stremio’ya muhtaç kalacağız?

Post Views: 182

Benzer Yazılar

Bir Devin Ardından: Donald Sutherland (1934-2024)

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerKaynaklar Sanırım Donald Sutherland’i ilk kez Sylvester Stallone’nin Hürkan (Lock Up, 1989) filminde izledim, 90’ların başı olmalı. Hürkan’ın video kasetini kiralayıp defalarca seyretmiştim, Sutherland o filmde psikopat cezaevi müdürü Drumgoole’u oynuyordu. Zamanla sayısız örneğini başarıyla sunduğunu öğreneceğim gaddar, insafsız adam rollerinden biriydi. Donald Sutherland bu tip karakterleri özel dikim bir kıyafet gibi üstüne geçirmekte hiçbir sıkıntı çekmiyordu, rolüyle bütünleştiğini hissediyordunuz. Sinemada seyrettiğim ilk filmi Uzay Kovboyları (Space Cowboys, 2000) olmalı. Sonraları sinema tarihinin klasiklerini toplayıp seyretmeye başladığımda birdenbire çok sık karşıma çıkan bir isim olmaya başladı. En özgün savaş filmlerinden, gişe canavarı 12 Kahraman Haydut (The Dirty Dozen, 1967), Robert Altman’ın hınzır komedisi Cephede Eğlence (MASH, 1970), Clint Eastwood’lu Çılgın Savaşçılar (Kelly’s Heroes, 1970), savaş-karşıtı filmlerin en iyi ve en yaratıcı örneklerinden Johnny Got His Gun (1971), Jane Fonda ile karşılıklı döktürdükleri neo-noir Klute (Fahişe, 1971), evlat acısını kalbimize kazıdığı Karanlığın Gölgesi (Don’t Look Now, 1973), John Schlesinger’in şaşırtıcı çalışması […]

Ronin (1998) – Öteki Sinema

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerKAYNAKLAR “Ronin toprağı veya efendisi olmayan köylü asker ya da samuraylara denirdi. Onlar onurlarını ya da efendilerini yitirdiklerinden ülkede durmadan dolaşır ve başka bir lord kendilerini yanma alana dek geçinmeye çalışırlardı. Bir Ronin’in yeni iş bulması da çok zordu.”Şogun Brian De Palma’nın yönettiği Görevimiz Tehlike’nin (Mission: Impossible, 1996) 450 milyon dolarlık vizyon geliriyle o yılın dünya çapında en büyük gişe başarısını elde etmesinin ardından (Tom Cruise’un sadece bu filmden o tarihte tek başına 20 milyon dolar kazandığı söylenir) benzer temaları (casusluk, karşı-casusluk ve önemli bir nesneyi/cihazı/silahı ya da bilgiyi ele geçirme) ele alan yapımların sayısı artmaya başladı, Enemy of the State (Devlet Düşmanı, 1998) ile Ronin’in (1998) bu dönemin öne çıkan filmleri olduğunu söyleyebilirim. Ronin’i kült mertebesine çıkaran birkaç temel özelliği var. Öncelikle olağanüstü bir kadrosu olduğunu söylemem lazım. Yönetmen koltuğunda gerilim (Seven Days in May, 52 Pick-Up), aksiyon (The Train), suç (Black Sunday, French Connection II) ve casusluk (The […]

Hasan Ete: ‘Kurmaca sistemiyle çalışmak, belgesellerime yapı ve netlik katıyor’

FİLMLER 2 ay önce

Hasan Ete ile 25. Altın Safran Belgesel Film Festivali’nde tanıştık. İyi Ölüm belgeseli Uluslararası Kısa Metraj Belgesel Film kategorisinde jüri özel ödülü kazanınca benim ilgimi de çoktan çekmiş oldu. İnsan hikayelerine, toplumdan uzak düşmüş yalnız ruhlara ve son isteklere dayalı filmler çeken Hasan Ete, projelerinin kendisini bulduğunu belirtiyor. Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir Merhaba Hasan önce biraz seni tanıyalım mı? 1997 yılında İstanbul’da doğdum. 2019 yılında Akdeniz Üniversitesi Sinema bölümünden mezun oldum. İlk kısa belgesel filmimi (Meftun) 2017 yılında tamamladım ve ardından 2018 yılında ikinci kısa belgesel filmimi (Meryem Ana) tamamladım. Filmlerim ulusal ve uluslararası birçok festivalde izleyiciyle buluştu. Meryem Ana, 2020 yılında SİYAD En İyi Kısa Metraj Belgesel Film Adayı oldu. Son belgesel filmim, Hollanda-Türkiye ortak yapımı olan İyi Ölüm, şu anda festival sürecine devam etmektedir. Aktif olarak belgesel film yapımcılığı ve yönetmenliği yapmaktayım. Çalışmalarım genellikle belgesel film üzerine yoğunlaşıyor. Ayrıca Haliç’te bir restoran işletiyorum. Üç kısa belgeselinde […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.