HOUSE OF THE DRAGON – BÖLÜM 1 – İNCELEME

HBO yapımı Game of Thrones finaliyle -daha doğrusu son sezonuyla- yıllar boyunca katlayarak büyüttüğü izleyici kitlesini kendisine küstürmüş; dizinin yapımcıları David Benioff ve D.B. Weiss’e karşı nefret kampanyaları düzenlenmiş, bu fantastik külliyata yıllarını vermiş hayran kitlesini de adeta sinirden kudurtmuştu. Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin yazarı George R.R. Martin kitapları yazma konusunda dizinin gerisinde kaldığı için dizinin son 2 sezonu yine yazarın danışmanlığı altında dizinin senaristleri tarafından kurgulanmıştı. Bu noktada da üzerinde bolca tartışılabileceğimiz argümanlar bulunuyordu: Onca kitap boyunca dağıtılan, dallanıp budaklandırılan ve bir sonuca bağlanması bir kenara, gittikçe daha da kök salan bu hikaye nasıl toparlanacak ve son 2 kitapta bir neticeye bağlanacaktı? Şahsi fikrimce George R.R. Martin de işin içinden çıkamamış olacak ki, yoğunluğunu bahane ederek kitaplara bir türlü ayırması gereken vakti ayırmıyor; kitabın yayınlanma tarihini sürekli öteliyordu. Bu noktada da devam etmesi gereken bir dizi olduğundan, diziyi kitabın nasıl sonlanacağına dair bir deneme tahtası olarak kullanabilir; kurbanlarını […]

HOUSE OF THE DRAGON – BÖLÜM 1 – İNCELEME
İçindekiler

HBO yapımı Game of Thrones finaliyle -daha doğrusu son sezonuyla- yıllar boyunca katlayarak büyüttüğü izleyici kitlesini kendisine küstürmüş; dizinin yapımcıları David Benioff ve D.B. Weiss’e karşı nefret kampanyaları düzenlenmiş, bu fantastik külliyata yıllarını vermiş hayran kitlesini de adeta sinirden kudurtmuştu. Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin yazarı George R.R. Martin kitapları yazma konusunda dizinin gerisinde kaldığı için dizinin son 2 sezonu yine yazarın danışmanlığı altında dizinin senaristleri tarafından kurgulanmıştı. Bu noktada da üzerinde bolca tartışılabileceğimiz argümanlar bulunuyordu: Onca kitap boyunca dağıtılan, dallanıp budaklandırılan ve bir sonuca bağlanması bir kenara, gittikçe daha da kök salan bu hikaye nasıl toparlanacak ve son 2 kitapta bir neticeye bağlanacaktı? Şahsi fikrimce George R.R. Martin de işin içinden çıkamamış olacak ki, yoğunluğunu bahane ederek kitaplara bir türlü ayırması gereken vakti ayırmıyor; kitabın yayınlanma tarihini sürekli öteliyordu. Bu noktada da devam etmesi gereken bir dizi olduğundan, diziyi kitabın nasıl sonlanacağına dair bir deneme tahtası olarak kullanabilir; kurbanlarını da dizinin senaristleri olarak seçebilirdi. Her ne kadar bunlar benim tahminim olsa da, Game of Thrones serisinin son iki sezonunun çok aceleyle, konuyu toparlamak adına fazlasıyla kapsayıcı ve karakter derinliğini çok umursamadan yalnızca hikayesel anlatımı neticelendirmek maksatlı yazıldığı genel izleyici kanısıydı. Netice olarak insanların beklentisi alaşağı edilmiş; yazılıp çizilen yüzlerce fan teorisinin üzerine basılmış; Game of Thrones külliyatının TV ayağı yerle bir edilmiş bir şekilde sonlandırılmıştı.

Yaratılan tüm bu enkazın altında kalan HBO’nun planları da alt üst olmuştu elbette. Game of Thrones’un son sezonu gelmeden önce haberlerinin gelmeye başladığı, birden fazla ‘sequel/prequel’ dizi projesi, Game of Thrones’un skandal finalinin ardından sekteye uğramış, bazı projeler daha fikir aşamasında iptal edilmiş, bazılarının storyboard’u bile hazırken askıya alınmış, bazısının da oyuncu kadrosu bile belliyken (Naomi Watts’lı Blood Moon), hatta pilot bölümü bile çekilmişken fişi çekilmişti. Bu kıyımın ardından sağ kalan diziyse House of the Dragon olmuştu. Game of Thrones’ta yaşanan olayların 172 sene öncesine, Targaryen ailesinin entrikalarına, iç savaşlarına ve taht kavgalarına odaklanacak olan bu dizi, HBO’nun onayından bir şekilde geçmeyi başarabilmişti. Demek ki HBO, Game of Thrones’un yarattığı enkazdan sonra izleyicinin yeniden gönlünü kazanabilecek tek yapımın House of the Dragon olduğunu düşünüyordu ve haksız da sayılmazdı. Çünkü izlediğim ilk bölüm itibarıyla söyleyebilirim ki, House of the Dragon güvenli sınırların tamamen içerisinde kalan, Game of Thrones’un sevilen yanlarını birer öz haline getirip kendi bünyesine zerk eden, hiçbir yenilikçilik barındırmayan fazlasıyla geleneksel, klasik, izleyicinin beklentilerini yıkmayan ama Game of Thrones dizisinin kalitesine de meydan okumayan bir yapım ortaya çıkmış.

Dizi yayınlanmadan önce medyaya sundukları poster çalışmalarını gördüğümde aslında dizinin böylesine muhafazakar bir tavrı izleyeceğini az çok tahmin etmiştim. Afiş çalışmasında bile Game of Thrones’un yaratmış olduğu estetik sınırların dışarısına çıkmaya yeltenmemişlerdi çünkü. Aynı fontlar, aynı renk paletleri, aynı karakter posterleri… Game of Thrones formülünden olabildiğince faydalanmak isteyen yapımcı ve senaristler, bunu dizinin intro müziğinde bile kullanmışlar. Yani, yepyeni bir hikaye anlatan, külliyata yeni bir şeyler katma iddiasıyla gelen bir dizi, nasıl olur da öncülünde gelen dizinin intro müziğinin aynısını kullanma kararı alır ki? Daha önce izlemiş olduğum ana dizi – sequel/prequel devamlarında böylesine ürkek bir tercihle karşılaştığımı hatırlamıyorum. İzleyiciyi ürkütmemek, onların sempatisini kazanmak adına resmen dizinin her noktasında böyle ufak tefek oyunlar oynanmış.

George R.R. Martin’in bu diziye ilham olan orijin kitabı Fire and Blood, özünde Targaryen ailesinin geçmişine uzun yıllar ölçeğinde göz atan bir tarihçe niteliğinde. Yüzlerce yıllık bir tarihi 700 sayfada anlatan George R.R. Martin, doğal olarak kitapta geçen karakterleri derinleştirmemiş, çoğunu birkaç cümlede, bazı önemli karakterleri de birkaç paragrafta anlatarak kronolojik anlatımını devam ettirmişti. Hal böyle olunca da, House of the Dragon’un kendisine eksen aldığı tarihsel dönem (şimdilik bildiğimiz kadarıyla), kitapta yalnızca 200-300 sayfalık bir yer tutuyor. Daha önce, Game of Thrones’ta 700-800 sayfalık kitaplardan birer sezon çıktığı düşünüldüğünde, koskoca bir dizi için ayrılan materyalin en fazla 300 sayfa olduğu düşünüldüğünde senaristlerin bu muhafazakar kararlarının altındaki ana neden bir kez daha ortaya çıkıyor. Game of Thrones’taki gibi detaylıca anlatabilecekleri, acele etmeden işleyebilecekleri karakterler, entrikalar ve olaylar House of the Dragon’da bir kitap alıntısı şeklinde olmayacak çünkü. George R.R. Martin olayları ana hatlarıyla, üzerinde çok durmadan, detayına girmeden ve karakterlerin motivasyonlarını yeterince detaylandırmadan, “böyle böyle olmuştu” şeklinde tarihsel-kronolojik bir anlatım yaptığı için bu sefer tüm bu kurgusal girişimler, doldurucu sahneler, karakter detaylandırmaları ve hikayenin dallanıp budaklanması işi, tıpkı Game of Thrones’un son 2 sezonunda olduğu gibi senaristlerin dünyasına bırakılmak zorundaydı. Senaristler de, daha önce yapılan hatalardan ve Game of Thrones’un hayranlarından aldığı çok ağır eleştirilerden fazlasıyla ürkmüş olacaklar ki, basit formüllerle bir Game of Thrones parodisi yaparak konfor alanlarını bozmamaya, önceki dizide çalışan ve izleyicinin beğenisini kazanan ne kadar öge, karakter tarzı, sahne tasarım tercihi vb. varsa House of the Dragon’u bu fazlasıyla korumacı ve yeniliğe açık olmayan temele oturtmuşlar.

İlk bölüm boyunca, yazarların olabildiği kadar kitaba sadık kaldığını, hatta yer yer kitapta geçen nadir birkaç kilit cümlenin ilgili karakterlerin ağzından birebir söylendiğini duyabiliyoruz. (Otto Hightower’ın Daemon hakkındaki görüşleri, Daemon’un “tek günlük varis” tanımı vb.) Bu bakımdan dizinin kitaba sadık kalacağını düşünsek bile, bu hikayeyi anlatım tarzı bize yeni hiçbir şey vaat etmiyor. Dizinin ilk bölümü boyunca aklımdan çıkmayan tek şey, “zamanı ve karakterleri değişmiş bir Game of Thrones parodisi” izliyor olduğumdu. Yani bilindik formüllere ve sınırlara o kadar sadık ki dizi, bölüm boyunca yeni hiçbir şey denememiş bile. Sanki Westeros dünyası yüzyıllarca süredir aynı döngünün içerisinde dönüp duruyor da, yalnızca içindeki insanlar doğup, büyüyüp, ölüyor gibi… Game of Thrones’ta ilk kez görüp bizi büyüleyen tüm bu detaylar (cüretkar vahşet, ani ölümler, aile entrikalarının anlatılış biçimi, karakterlerin konuşma tarzları, Game of Thrones’ta sevdiğimiz tarzda karakterler/tipler: ukala-başına buyruk, sevimli-akıllı, sinsi vb.) yazarlar tarafından bir sihirli formül gibi görülse de, yazarlar House of the Dragon’da Game of Thrones’tan alışık olduğumuz anlatım tarzını hiçbir şekilde değiştirmeyerek, var olan ve daha önce çalıştığına emin oldukları şekilde birebir kullanarak aslında bizlere bu dizi boyunca gidecekleri yolun da mesajını veriyorlar. Bu fazlasıyla muhafazakar tercih, kemik hayran kitlesini tatmin edecektir belki de, belki de çoğunluğun sempatisini kazanacaktır. Ancak beni mutlu ettiğini söylersem yalan söylemiş olurum. Çünkü yazının önceki kısımlarında belirttiğim gibi, ana yapımın üzerine aynı evrende geçen devam yapımları, tema olarak ana yapımın izlerini barındırsa da kendisine ait yepyeni bir dünya, yepyeni anlatım tarzları bulmalı ve daha önce ana yapımda sevilen ne varsa taklit etmeden, geliştirerek ve yenilikçi bir bakışla bizlere sunmalı diye düşünüyorum. Ama ilk bölümden gördüğüm kadarıyla House of the Dragon, tehlikeli sularda yüzme cesaretini bir kenara bırakalım, Game of Thrones’ta yaratılmış ve dizi dünyasında ilk kez gördüğümüz tarzların dışına “intro” müziğinde bile dışarı çıkmıyor. Seyirci ejderha mı seviyor, bol bol gösterelim. Seyirci kan, vahşet ve aksiyon mu istiyor, verelim. Vesaire… Ama bunların hepsini, Game of Thrones’ta tutturduğumuz şekilde yapalım ki, bir son 2 sezon faciasıyla daha karşılaşmayalım…

Kim bilir, belki ilerleyen bölümlerde bu fazlasıyla güvenli sınırların içerisinde yürüyen, suya sabuna dokunmayan, yalnızca kitaptaki olayları olabildiğince Game of Thrones’ca anlatan tarzlarını bir kenara bırakıp yenilikçi, izleyiciye yeni bir şey izlediğini hissettiren ve onu yeniden heyecanlandıran bir yapıma evrilir House of the Dragon. Ama bu haliyle dünün aynısı, kaliteli ama yeni değil, vahşi ama alışıldık, entrikalı ama şaşırtıcı değil.

Puan

  • Bölüm 1 Puanı – 7/10

7/10

User Review

0/10 (0 votes)

Benzer Yazılar

TED LASSO – İNCELEME – seyirlistesi

DİZİLER 7 ay önce

Son zamanlarda birbirinden güzel bir sürü dizi izledim; bunlardan biri de şüphesiz Ted Lasso. Futboldan anlayan biri değilim, fakat son sezonda diziye konuk olan Pep Guardiola’nın da dediği gibi dizide önemli olan ve üstüne basılan temel konu futbolda kazanmak ve kaybetmekten öte takım ruhu ve takımın bir parçası olabilmek. Ted Lasso da ilk bölümden son bölüme kadar eksileriyle artılarıyla temelde bunun üzerine kurulu olan bir dizi. Konusu itibariyle çok da ilginç olmayan bir yapım. Hepsi farklı noktalarda uçlara dağılmış oyunculara sahip bir futbol kulübünün başına getirilen yine uç bir Amerikan futbol koçunun takımı toparlaması ve yükseltmesini anlatan bir dizi. Daha ilk bölümden gidişatı az çok çözüyorsunuz ama önemli olan kısım bu değil, önemli olan kısım finale giderken zaten evrimleşmesini beklediğiniz her karakterin aşırı komik ve doğal şekilde evrimleşmesi. Buna Ted de dahil. Bu tip bir işi hayali büyük bir takıma ve Premier Lig’e uyarlamak da bir başka müthiş kısım. Yani […]

BLACK MIRROR 5.SEZON – İNCELEME

DİZİLER 7 ay önce

Black Museum bölümüyle her şeyi zirvede bırakan ve ondan sonra hızla düşüşe geçen Black Mirror, Bandersnatch bölümünden daha rezil bölümleriyle yeni sezona inanılmayacak bir giriş yaptı denilebilir. Daha önceki fikirleri evire çevire yeniden kullanmaları mı, insan ırklarını tercihlerini ve fikirlerini en aşağı seviyelerde metalaştırıp eğlendirici, duyarlılaştırıcı ve tatmin edici birer ‘obje’ olarak sunmaları mı, siyahi ırkı insanların ‘bu yapımda neden hiç siyahi insanlar yoook’ şeklinde serzenecekleri, ama Asya ırklarını ya da başka ırkları hiç sormayacakları bir hale getirmeleri mi, bunun üstüne sadece Amerikalı siyahi oynatmaları mı,  12 yaş seviyesine hitap etmeleri mi yoksa kendileri dahil herkesi aptal yerine koymaları mı; hangisi daha kötü bilemedik. Netflix Charlie Brooker’ı satın aldığından beri dizinin kalitesindeki ve teknolojinin karanlık yanları mesajını sert şekilde verme tarzındaki bariz düşüşün zaten farkındaydık ve artık izlesek bile eleştiri yapmayı düşünmüyorduk; ama işledikleri fikirleri önceki günden kalma salamları ters çevirip verme tarzında yeniden sunduklarını görünce birkaç şey yazmak istedik. […]

Netflix Cobra Kai’nin Final Sezonuna İlk Bakışı Açıkladı

DİZİLER 7 ay önce

Netflix, Cobra Kai’nin altıncı ve final sezonu için ilk tanıtımı yayınladı.Cobra Kai’nin altıncı ve son sezonu, senarist ve oyuncuların grevlerinin sona ermesinin ardından tatmin edici bir sonla tamamlanmak üzere prodüksiyona geri döndü.Dizi son sezonuna girerken, Daniel’in öğrencilerini yeni bir prestijli dövüş sanatları turnuvasına hazırlamasını beklerken, Johnny babalıkla boğuşacak ve herkes John Kreese ve Cobra Kai’nin dönüşüyle yüzleşecek. Cobra Kai hayranları Karate Kid spin-off dizisinin altıncı ve son sezonu için heyecanlanabilirler. Netflix tarafından yayınlanan yeni bir tanıtım videosu, oyunculara gelecek sezonun prodüksiyonunun nihayet başladığını müjdeleme şansı veriyor. Aşağıdaki videoya göz atın: Netflix kısa bir süre önce, 2024’te yayınlanacak orijinal içeriklerinin bir parçası olarak final sezonunu tanıttı. Altıncı sezona kısa bir göndermenin yanı sıra Netflix, oyuncu kadrosunun kamera arkası görüntülerini de “Evet, Sensei! İşte Cobra Kai’nin en büyük, en kötü ve son sezonunun çekimlerinin kamera arkası görüntüsü.” Cobra Kai’nin sonu yaklaşıyor. Jon Hurtwitz, yazar ve oyuncu grevlerinin sona ermesinin ardından dizinin son […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.