Klasikleşmiş rol yapma oyunlarını kendisine örnek alan Kingsgrave, bu yıl oynadığım, sürpriz bir şekilde, en keyifli oyunlardan bir tanesiydi. Temelinde çok basit bir oynanışı bulunuyor ancak bu oynanış öğelerinin yanında keşfetme ve ilerleme hissini öyle güzel veriyor ki tek oturuşta bitirmek istiyorsunuz. Bol bol bulmaca içeren Kingsgrave, oyuncunun elinden neredeyse hiç tutmuyor ama buna ihtiyaç da duymadan derdini anlatmayı başarıyor.
Gölgeler ve çeşit çeşit yaratıklar tarafından istila edilmiş ve yok olmaya yüz tutmuş bir krallığın hükümdarının kontrolünü devralıyoruz. Oyuna başlar başlamaz gizemli bir ruh tarafından elli yıldır ölü olan kral diriltiliyor. Sonrasında da bu ruh bize kısaca, krallığımızın halkından geriye kalanların umudu olmamızı ve onları kurtarmamız gerektiği görevini bize yükleyip, gözden kayboluyor. Elimizde sadece bir asa ile yıkılmış halde olan krallığımızı ve çorak arazilerini keşfetmeye başlıyoruz.
Ana kahramanımız olan kralı dirilten ruh ise oyun boyunca zaman zaman bize bilgilendirmelerde bulunuyor. En başta neredeyse hiçbir özelliği veya gücü olmayan karakterimizi, haritayı keşfettikçe topladığımız kaynaklarla yavaş yavaş geliştirmeye başlıyoruz. Öncelikler halkımızdan geriye kalanlardan birkaçını bulup kurtarıyoruz ve sonrasında ilk özelliğimizi elde ediyoruz. Çok önemli bir güç olmasa da daha önce gidemediğimiz yerleri açmaya yarayan bu güç gibi daha birçok gücü zamanı geldikçe kullanmaya başlayabiliyoruz.
Bu açıdan Metroidvania türündeki oyunları andıran yapısıyla gerçekten ekran başına bağlayan yapımlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor Kingsgrave. Özellikle bu oyunda neredeyse bulduğumuz her şeyi kaynak olarak kullanabiliyoruz. Hayatını kurtardığımız halkı ise güvenliğini sağladığımız bölgelerde açılan yerleşkelere konumlandırıp bizim için çeşitli avantajlar sağlayacak istasyonları işlevsel hale getirebiliyoruz. Tüm oyunun üstüne kurulduğu düzen ise bu şekilde devam ediyor. Yine de sürekli yeni bir şeyler keşfediyor olma hissini vermeyi çok doğal bir şekilde vermeyi başarıyor.
Kapalı yolları veya kapıları aşarak, elimizi kolumuzu sallayarak dolaşamıyoruz tabii ki de krallığımız içerisinde. Bazı kapalı kapıları ufak bulmacaları çözerek veya gerekli ekipmanları elde ettiğimiz zaman aşabileceğimiz bir ilerleyiş metodu bulunuyor oyunun. Genel yapısı biraz karmaşık görünse de oyunda ilerledikçe neyi nerede kullanacağınız veya hangi sırayla kullanacağınız konusunda belirli bir örüntü oluşmaya başlıyor kafanızda.
Oyunu oynadıkça keşfederek oynamayı öğrenmemiz sağlandığı için de yoğun bir başarma hissi elde edebiliyoruz. Önden söyleyeyim oyundaki bulmacalar öyle çok imkansız zorlukta değiller. Hatta çok kısa bir şekilde üstüne düşündüğünüz zaman çözebileceğiniz bir basitliği bile bulunuyor diyebilirim. Oynadığım süre boyunca bulmacaları çözmekten daha çok haritanın neresinden ilerlemem gerektiğini bulmaya daha fazla zaman harcadım. Eğer bir bulmacayı çözmek için gerekli ekipmana sahip değilseniz, oyun sizi biraz oyalamaya başlayabiliyor.
Bu yüzden sürekli haritanın çeşitli yerlerini keşfetmeye çalışıp, yeni kaynaklar ve yetenekler peşinde koşuyoruz ki, bu ufak engelleri birbiri ardına aşıp krallığımızı kurtarma yolunda bir adım daha ileri gidebilelim. Topladığımız kaynaklarla birlikte edinebileceğimiz toplamda beş adet silah bulunuyor. Bunlar, oyuna başladığımız kraliyet asası hariç olarak, bir arbalet, bir mızrak, bir balta ve bir kılıçtan oluşuyor. Bu kadar silah çeşidinin bulunması tabii ki de tesadüf değil.
Her bir silahı farklı bir düşman tipini yenmek için kullanıyoruz. Aslında her silahı her düşman için kullanabiliyoruz ama her düşman tipinin zayıf olduğu bir silah çeşidi bulunuyor. Her bir düşman için de uygun silahı kullanarak savaşmak, kralımıza oldukça büyük bir avantaj sağlıyor. Bu noktada anlayacağınız üzere düşman çeşitliliği konusunda da hatırı sayılır bir iş çıkarıyor geliştirici ekip. Beş farklı silahın her birini efektif şekilde kullanabileceğimiz bir o kadar da düşman çeşidi bulunuyor.
Bir sürü ırktan farklı farklı birçok düşman çeşidi bulunurken, bunlar bir de kendi içerisinde de sınıflara ayrılıyorlar hatta. Kullandığımız silahı düşmanın sınıfına göre de ayrıca değiştirmemiz gerekmese de bu farklı sınıflardaki düşmanlar da bir arada saldırdığı zaman zor zamanlar yaşatabiliyorlar. Silahlarımız ile ilgili bir ufak nokta daha bulunuyor. Beş silahın tamamını savaşmanın yanı sıra bazı bulmacaları çözmek ve oyun içerisinde belirli bölgelerin engellerini aşmak için de kullanıyoruz.
Her bir keşifle biraz daha güçlenirken, krallığımızı kurtarmaya da bir adım daha yaklaşıyoruz. Halkımızı kurtardıkça, çok daha hızlı bir şekilde yeteneklerimizi ve ekipmanlarımızı elde edebiliyoruz. Ne de olsa bir kralın gücü halkıyla birlikte büyür, değil mi? Krallığı yenileyip eski ihtişamına kavuşturmaya devam ettikçe kralımız da gücüne güç katıyor. Keşfettiğimiz her alanı temizlediğimizde yaratıklar tekrar ortaya çıkmıyorlar ve bu bölgelerde yaşam yeniden yeşermeye başlıyor.
Kingsgrave; orman, çöl, volkanik mağaralar gibi birçok biyoma ev sahipliği yapıyor. Her bölge kendine özel düşman tiplerini ve bölgesel zorlukları içeriyor. Örneğin çöl biyomunda kumun altında gezinip zaman zaman saldıran düşmanlar bulunuyorken, orman biyomunda daha çok ağaç veya bitki tipi düşmanlar bulunuyor. Bölgesel değişikliklere uygun düşmanlar hazırlanmış olsa da bazen farklı biyomlarda da alanları dışındaki yaratıklarla karşılaşabiliyoruz.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman, her yeri birbirine benzeyen kara parçaları üzerinde debeleniyormuşuz gibi bir his yaşatmıyor Kingsgrave. Biyomların hepsini keşfedip krallığımızı kurtarmak ise düşündüğümüz kadar uzun sürmüyor. Her bulmacayı çözüp, her bölgeyi düşmanlardan arındırıp halkımızı tekrar yerlerine yerleştirmek ve umutları yeşertip mutlu mesut yaşamaya başlamamız yaklaşık yedi saatlik bir tecrübenin ardından mümkün oluyor.
Geliştirici ekibin söylediğine göre oyunculara bağlı olarak sekiz ila on beş saat arası bir tecrübe sunuyor Kingsgrave. Oyunun şu anki mevcut içeriğine bakıldığında on beş saat oynaması biraz zor gibi görünüyor. Yine de tek oturuşta bitirilebilecek ve her saniyesinden keyif alabileceğiniz çıtır çerez bir oyun Kingsgrave. Şimdiye kadar Metroidvania özelliklerinin ön plana çıktığından bahsetmiş olsam da bu oyunun bir macera rol yapma oyunu olduğunu unutmamak gerekiyor.
Eski The Legend of Zelda oyunlarını da andıran bir yapısı bulunuyor açıkçası. Nitekim geliştirici ekip de özellikle serinin önemli oyunlarından birisi olan The Legend of Zelda: A Link to the Past oyunundan oldukça fazla esinlendiklerinden bahsediyorlar. İzometrik kamera açısının kullanılması ve oyuncuyu tamamen özgür bırakan yapısıyla birlikte de bu sözlerin boşa olmadığını net bir şekilde görebiliyoruz. Hikaye anlatımının da ufak tefek diyaloglar dışında doğal bir şekilde gelişiyor olması kendimize göre bir yol çizmek için de bizlere imkan tanıyor.
Oyunun başından beri gizemli bir krallığın, daha da gizemli hikayesine tanıklık ederken, oyunumuzun ana temasını da yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Oyunun sonunda ise yaptığımız her şey biraz daha anlam buluyor. Oyunumuz aslında iki keskin duygu olan umut ve karamsarlık üzerinde şekilleniyor. Hatta oyundaki bazı geliştirmeleri de bu iki duygudan birisini kullanarak edinebiliyoruz. Oyunun akışıyla birlikte fark edilmese de genel olarak bakıldığında oyunun her yerinde gerçekten de bu iki duygunun hakim olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.
Tutkuyla geliştirilmiş bir proje olduğu her yönünden belli olan Kingsgrave, gerçekten de tam tadında bir deneyim sunuyor. Oyunun yarısından itibaren, kral karakterimiz biraz fazla güçlendiği için, çatışmalar pek de zorlu geçmiyor. Özellikle bu yüzden oyunun son savaşı sırasında pek de zorlanmayabiliyorsunuz. Mevcut içeriğiyle birlikte tek bölümlük dev bir oyun gibi hissettiren oyun, belki de daha fazla içerik eklenerek genişletilebilecek potansiyele de sahip.
0 Yorum