One More Shot (2024) İnceleme

Konu: Polonya’daki kara üsse yapılan saldırının ardından, Navy SEAL Jake Harris’e terör şüphelisi Amin Mansur’a sorgulama için Washington D.C.’ye kadar eşlik etmesi emredilir. Eleştiri: Scott Adkins, Tek Atış’ın devamı niteliğindeki bu filmde Jake Harris rolüyle geri dönüyor; Bir Atış Daha adını taşıyan bu devam filmi, ilk filmin bitiminden dakikalar sonra, Jake’in Amin Mansur’u (Waleed Elgadi) sorgulama için Washington’a götürmeye çalıştığı sırada geçiyor. İşler planlandığı gibi gitmez çünkü onları öldürmeye çalışan ve aynı zamanda bombayı çalmaya çalışan yeni bir grup kötü adam ortaya çıkar. İlk filmde olduğu gibi Bir Çekim Daha, her şeyin tek çekimde yapılmış gibi gösterildiği teknik bir zafer. Scott Adkins aksiyon türünün en çalışkan oyuncularından biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor çünkü kendisi ve tüm ekip bu filmi hayata geçirmek için çok çalışmış. Filmi çok beğendiğimi söylemek isterdim ama teknik parlaklığına ve bazı etkileyici dövüş sahnelerine rağmen biraz hayal kırıklığına uğradım. Sanırım bunun en büyük nedeni, büyük bir […]

One More Shot (2024) İnceleme

Konu: Polonya’daki kara üsse yapılan saldırının ardından, Navy SEAL Jake Harris’e terör şüphelisi Amin Mansur’a sorgulama için Washington D.C.’ye kadar eşlik etmesi emredilir.

Eleştiri: Scott Adkins, Tek Atış’ın devamı niteliğindeki bu filmde Jake Harris rolüyle geri dönüyor; Bir Atış Daha adını taşıyan bu devam filmi, ilk filmin bitiminden dakikalar sonra, Jake’in Amin Mansur’u (Waleed Elgadi) sorgulama için Washington’a götürmeye çalıştığı sırada geçiyor.

İşler planlandığı gibi gitmez çünkü onları öldürmeye çalışan ve aynı zamanda bombayı çalmaya çalışan yeni bir grup kötü adam ortaya çıkar. İlk filmde olduğu gibi Bir Çekim Daha, her şeyin tek çekimde yapılmış gibi gösterildiği teknik bir zafer. Scott Adkins aksiyon türünün en çalışkan oyuncularından biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor çünkü kendisi ve tüm ekip bu filmi hayata geçirmek için çok çalışmış.

Filmi çok beğendiğimi söylemek isterdim ama teknik parlaklığına ve bazı etkileyici dövüş sahnelerine rağmen biraz hayal kırıklığına uğradım. Sanırım bunun en büyük nedeni, büyük bir heyecan yaratmayan ve ana kötü adamların öldürülmediği, bu yüzden yardım edemediğim ama potansiyel bir üçüncü film kurduğunu hissettiğim sonuydu. Michael Jai White sadece birkaç dakika ekranda kalıyor ki bu utanç verici ama en azından filmin sonunda Scott’la heyecan verici bir hesaplaşma yaşıyor.

Hikayede ilginç birkaç değişiklik var ve bence Waleed Elgadi Mansur rolünde mükemmel; ilk filmde de harikaydı ve tüm o katliamın arasında karakterine gerçek bir duygu katıyordu. Tom Berenger da temelde herkese bağırıp çağıran huysuz Marshall rolünde mükemmel bir oyunculuk sergiliyor ama bu çocuk rolünde inandırıcı olduğunu hissettiriyor.

Diyaloglar açısından, ana odak noktası aksiyon olduğu için hiçbir şey gerçekten göze çarpmıyor ve bu açıdan film bunu başarıyor; tek satırlık, eski tarz bir aksiyon yerine daha gerçekçi ve ayakları yere basan bir yaklaşım izliyor.

Genel olarak, Bir Atış Daha, başka bir giriş için açık kapı bırakan sonu ve Michael Jai White’ın yeterince kullanılmaması nedeniyle biraz sönük kaldı ama acımasız dövüş sahneleri ve çatışmalar da dahil olmak üzere bolca aksiyon var. Scott Adkins sektördeki en sadık aksiyon yıldızlarından biri olmaya devam ediyor ve bu film özellikle mütevazı bütçesi düşünüldüğünde teknik açıdan mükemmel ama sanırım ben ilk filmi tercih ederdim.

Benzer Yazılar

Bir Devin Ardından: Donald Sutherland (1934-2024)

FİLMLER 2 ay önce

İçindekiler Kaynaklar Sanırım Donald Sutherland’i ilk kez Sylvester Stallone’nin Hürkan (Lock Up, 1989) filminde izledim, 90’ların başı olmalı. Hürkan’ın video kasetini kiralayıp defalarca seyretmiştim, Sutherland o filmde psikopat cezaevi müdürü Drumgoole’u oynuyordu. Zamanla sayısız örneğini başarıyla sunduğunu öğreneceğim gaddar, insafsız adam rollerinden biriydi. Donald Sutherland bu tip karakterleri özel dikim bir kıyafet gibi üstüne geçirmekte hiçbir sıkıntı çekmiyordu, rolüyle bütünleştiğini hissediyordunuz. Sinemada seyrettiğim ilk filmi Uzay Kovboyları (Space Cowboys, 2000) olmalı. Sonraları sinema tarihinin klasiklerini toplayıp seyretmeye başladığımda birdenbire çok sık karşıma çıkan bir isim olmaya başladı. En özgün savaş filmlerinden, gişe canavarı 12 Kahraman Haydut (The Dirty Dozen, 1967), Robert Altman’ın hınzır komedisi Cephede Eğlence (MASH, 1970), Clint Eastwood’lu Çılgın Savaşçılar (Kelly’s Heroes, 1970), savaş-karşıtı filmlerin en iyi ve en yaratıcı örneklerinden Johnny Got His Gun (1971), Jane Fonda ile karşılıklı döktürdükleri neo-noir Klute (Fahişe, 1971), evlat acısını kalbimize kazıdığı Karanlığın Gölgesi (Don’t Look Now, 1973), John Schlesinger’in şaşırtıcı […]

Her Platforma Üye Olmak Zorunda Mıyız?

FİLMLER 2 ay önce

İçindekiler Lisans Anlaşmaları ve Jeo-Bloklama: Kullanıcının Kafasını Karıştıran İkili Pazar sabahı, elimde kahvem, kanepede yayıldım ve dedim ki, “Bugün tam film izlemelik bir gün!” İşim gereği, neredeyse her platforma üyeyim: Netflix, Amazon Prime, Disney+, BluTV, Gain, Exxen… Neredeyse yok yok! Ama gelin görün ki, her ay tonla para bayıldığım bu platformlarda aradığım, izlemek istediğim filmi bulamıyorum! Her seferinde aynı sonuç, filmi bulduğum yer yine Stremio! Evet, Stremio’nun yasal olmadığını biliyorum. Ama bahis reklamlı korsan sitelerin kucağına düşmekten iyidir herhalde. Peki, bu kadar çok dijital platforma üye olduğumuz halde aradığımız filmi-diziyi neden bulamıyoruz? Gelin bu birinci dünya derdine biraz daha üzülelim. 2010’ların başında Netflix’in küresel başarıya ulaşmasıyla dijital içerik devrimi başladı. Netflix, kullanıcılarına geniş bir içerik yelpazesi sundu ve tek bir abonelikle sayısız film ve diziye erişim imkanı tanıdı. O zamanlar her şey güzeldi. Ancak ne olduysa, büyük içerik üreticileri ve dağıtımcıları kısa sürede bu modelin avantajlarını fark etti ve herkes […]

Ronin (1998) – Öteki Sinema

FİLMLER 2 ay önce

İçindekiler KAYNAKLAR “Ronin toprağı veya efendisi olmayan köylü asker ya da samuraylara denirdi. Onlar onurlarını ya da efendilerini yitirdiklerinden ülkede durmadan dolaşır ve başka bir lord kendilerini yanma alana dek geçinmeye çalışırlardı. Bir Ronin’in yeni iş bulması da çok zordu.”Şogun Brian De Palma’nın yönettiği Görevimiz Tehlike’nin (Mission: Impossible, 1996) 450 milyon dolarlık vizyon geliriyle o yılın dünya çapında en büyük gişe başarısını elde etmesinin ardından (Tom Cruise’un sadece bu filmden o tarihte tek başına 20 milyon dolar kazandığı söylenir) benzer temaları (casusluk, karşı-casusluk ve önemli bir nesneyi/cihazı/silahı ya da bilgiyi ele geçirme) ele alan yapımların sayısı artmaya başladı, Enemy of the State (Devlet Düşmanı, 1998) ile Ronin’in (1998) bu dönemin öne çıkan filmleri olduğunu söyleyebilirim. Ronin’i kült mertebesine çıkaran birkaç temel özelliği var. Öncelikle olağanüstü bir kadrosu olduğunu söylemem lazım. Yönetmen koltuğunda gerilim (Seven Days in May, 52 Pick-Up), aksiyon (The Train), suç (Black Sunday, French Connection II) ve casusluk […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.