Prince of Persia: The Lost Crown İnceleme

14 sene… Dile söylemesi çok kolay geliyor fakat Prince of Persia serisinin yeni bir oyun için tam 14 sene bekledik. Bu süre içerisinde Ubisoft sevilen bir firmadan çok hater kitleye sahip bir firmaya dönüştü. Zamanında benim de en sevdiğim firmalardan biri olan Ubisoft’un son yıllarda aldığı eleştirileri hepiniz biliyorsunuz zaten. Fakat Prince of Persia: The Lost Crown cidden beni şoka uğrattı. Peki bu şok, herkesin verdiği yüksek puanları hak ediyor mu? Gelin bu sorunun cevabına bakalım. Hikaye Prince of Persia: The Lost Crown direkt olarak Perslerin bir savaşı içerisinde başlıyor. Oyun bizlere, bu savaş içerisinde karakterimiz Sargon’un da içerisinde bulunduğu Immortals ekibinin üyeleri ile tanıştırıyor. Karşı uygarlığın liderini öldürdükten sonra övgü almak için Pers topraklarına dönüyoruz. Burada oyunun prensi olan Ghassan ile tanışıyoruz. Immortals ekibi ile dışarıda sohbet ederken bir anda bakıyoruz ki prens Ghassan kaçırılıyor. Immortals ekibi olarak da prensi kurtarmak için peşinden Kaf dağlarına gidiyoruz. Kaf dağlarında Ghassan’ı […]

Prince of Persia: The Lost Crown İnceleme

14 sene… Dile söylemesi çok kolay geliyor fakat Prince of Persia serisinin yeni bir oyun için tam 14 sene bekledik. Bu süre içerisinde Ubisoft sevilen bir firmadan çok hater kitleye sahip bir firmaya dönüştü. Zamanında benim de en sevdiğim firmalardan biri olan Ubisoft’un son yıllarda aldığı eleştirileri hepiniz biliyorsunuz zaten. Fakat Prince of Persia: The Lost Crown cidden beni şoka uğrattı. Peki bu şok, herkesin verdiği yüksek puanları hak ediyor mu? Gelin bu sorunun cevabına bakalım.

Hikaye

Prince of Persia: The Lost Crown direkt olarak Perslerin bir savaşı içerisinde başlıyor. Oyun bizlere, bu savaş içerisinde karakterimiz Sargon’un da içerisinde bulunduğu Immortals ekibinin üyeleri ile tanıştırıyor. Karşı uygarlığın liderini öldürdükten sonra övgü almak için Pers topraklarına dönüyoruz. Burada oyunun prensi olan Ghassan ile tanışıyoruz. Immortals ekibi ile dışarıda sohbet ederken bir anda bakıyoruz ki prens Ghassan kaçırılıyor. Immortals ekibi olarak da prensi kurtarmak için peşinden Kaf dağlarına gidiyoruz. Kaf dağlarında Ghassan’ı bulmak için Immortal ekibi aralarında ayrılıp etrafı araştırmaya başlıyor. Fakat bu Kaf dağlarının büyülü ve gizemli olduğunu oraya gittiğimiz zaman öğreniyoruz. Burada zamanın akışı kişiden kişiye değişiyor. Sargon için 3 saat geçmişken Immortal ekibinden biri için 3 gün hatta 3 yıl bile geçmiş olabiliyor.

Aramaya başladıktan sonra ise benim gözümde asıl oyun başlıyor. Bu dağlar arasında neler yaşanıyor kısmını ise sizlere bırakmak istiyorum çünkü ben hikayeyi gerçekten beğendim. Hikaye içerisinde eleştiri yapabileceğim nokta ise bazı kısımların çok aniden bitmesi olur. Merak ettiğiniz bazı noktalar böyle hop oldu da bittiye getiriliyor. Ama bunun haricinde ben gerçekten Prince of Persia: The Lost Crown’ın hikayesinden memnun ayrıldım.

Hikayenin Sunumu Da Şahane

Hikayenin sunumu da ayrıca beni mutlu eden noktalardan birisi oldu. Görselliğinden yazının ilerleyen kısımlarından bahsedeceğim tabii ki ama sunum açısından çok güzel bir seçim olduğunu bu nokta da belirtmem lazım. Birazcık da şahsi bir görüş bu çünkü ben biraz daha animasyon/çizgi film tarzına kayan görselleri daha güzel buluyorum. Ara sahnelerde de bu tarzı çok güzel kullanmışlar. Ayrıca diyaloglar ve yol boyunca karşılaştığımız karakterler de gayet eğlenceli ve ilginçler. Kısaca hikaye kısmı tam benim sevdiğim bir tarza sahip olduğu için çok mutluyum.

Metroidvania Türünü İyi Yansıtmış

Tabii ki Prince of Persia: The Lost Crown’ın asıl olayı hikayesinden çok oynanış kısmında yatıyor. Öncelikle oyunun türünün Metroidvania olduğunu belirtmem lazım. Daha önce bu türü duymamış olanlara ise özetlemem gerekirse, oyunun içerisinde bırakıldığınız haritanın başta büyük bir kısmının kilitli olduğunu düşünün. Bu kilitli noktaları oyunun ilerleyen aşamalarında kazandığınız yeni özellikler ile açıyorsunuz. Bu oyun içerisinden örnek vermem gerekirse 3.-4. saat civarında bir yay alıyorsunuz. Bu yay sayesinde daha önce ulaşamadığınız platformların kolçaklarına ve mekanizmalarına müdahele edip o yollara erişim sağlayabiliyorsunuz. Tabii ki normalde yolunuzu kendiniz bulmanız lazım fakat Ubisoft burada bir güzellik yapıp, gitmeniz gereken yeri haritada gösteren yardımcı bir mod da eklemiş. Metroidvania ruhunu öldüren bir olay tabii ki ama böyle bir seçenek olması benim çok hoşuma gitti. Oyunun ana haritası olan Kaf dağlarının da tasarımları, bölüm dizaynları ve bulmacalarının da kaliteli olması ayrı bir zevk katıyor.

Yaratık Kesmece Nasıl?

Benim kafamın karıştığı yer burada başlıyor. Oyuna ana silahımız çift kılıç olarak başlıyoruz ve öyle bitiyor. Yani 20-25 saat boyunca ana silah olarak sadece çift kılıç kullanıyoruz. Bu olay oyunun yarısına gelmeden dövüş sisteminde baymama sebep oldu. Tabii ki oyun ilerledikçe az önce de yazdığım gibi yay ve benzeri yan ekipmanlar ve yeni özellikler alıyorsunuz fakat bunlar yan araç sonuç olarak. Dövüş sistemini bu şekilde çeşitlendirme çabası benim gözümde oyunun en büyük eksi yönü. Ne bileyim ekle oradan ana silah olarak bir tane mızrak düşmanlarla aramıza mesafe koyarak savaşalım.

Çeşitliliği bir kenara koyarsam dövüş sisteminin kendisi çok tatmin edici. Vuruş hissiyatının yanında parry sisteminin kullanılışı gerçekten çok iyi düşünülmüş. Düşmanların sarı yanan ataklarında parry zamanlamasını tutturursanız boss harici neredeyse hepsini direkt öldürebiliyorsunuz. Ayrıca bu öldürme işini de özel animasyonlu yaptığınız için göze de hoş gelmeyi başarıyor. Fakat dediğim gibi çeşitlilik kısmı benim için Prince of Persia: The Lost Crown’un dövüş sistemini üst seviyeye taşımasını engelliyor. Eğer olası bir devam oyununda yeni ana silahlar eklenip, bir de dövüş içerisinde kullandığımız özelliklerin sayısı artar ise piyasanın en keyifli dövüş sisteminlerinden biri arasına girmeyi başarabilirler.

Başarılı Bulmacalar ve Platformlar

Bilmeyenleriniz var ise ilk Prince of Persia oyunun ağırlıklı bir kısmını bulmacalar ve platformlar oluşturuyordu. Bu oyunda da (o kadar olmasa dahi) olay bu diyebiliriz. Peki dövüş sisteminde olan sıkıntılar burada geçerli mi? Çok büyük bir mutlulukla bu sorunun cevabı hayır. Maceranız boyunca kazandığınız yeni yetenekler ve bölge değişimlerinde yaşanan yeni bulmaca mekanikleri sayesinde bu kısımları taze tutmayı çok iyi başarmışlar. Bu açıdan bakınca aslında The Lost Crown köklerine sadık kalmış diyebilirim. Demek ki köklere sadık kalınıp, yeni mekanikler ile de çok iyi bir oyun yapılabiliyormuş değil mi Ubisoftcuğum…

Zorluk Ne Durumda Yahu?

Twitter… Eee özür dilerim X platformunda bazı insanların oyunun zorluğundan şikayetçi olduğuna dair paylaşımlar gördüm. Ben şahsen Boss savaşları hariç oyunun zorluğunu dengeli buldum. Normal düşmanlar içerisinde her oyunda olduğu gibi gerçekten öldürmesi düşmanlar var. Platformlar ise bazen gerçekten zorlayabiliyor fakat can sıkan bir zorluk olmadığı için bana dengeli hissettirmeyi başardı. Boss savaşları ise beni gerçekten zorladı. Yani zorladı demek istediğim durum, bir çoğunu tek seferde kesmeyi başaramadım. Hatta bir tane boss savaşında galiba 9 kere falan öldüm. Buradan yeniden o boss’un bütün ailevi değerlerine selam yollamak istiyorum.

Ivır Zıvır Kısımlar

Bu üç temel kısım haricinde ise oyunun içerisinde klasik her oyunda olan yan görevler, marketler, tılsım gibi şeyler var. Market ve tılsımın aşağı yukarı işlevi her oyunda olduğu ile aynı. Yan görevler kısmında ise her bir görev serisinin kendine ait hikayesi bulunuyor. Bunlardan bazıları ilgi çekici, bazıları değil. Bu kısımlar artık çıkan her oyunda olduğu için detaylı bahsetmek istemedim fakat değinmeden de geçmek tabii ki olmazdı.

Grafikler ve Teknik Kısımlar

Hikaye sunumu kısmında kurduğum bir cümle vardı hatırlıyor musunuz? Ben gerçekten biraz daha animasyon/çizgi film tarzına kayan görselleri daha güzel buluyorum. Bir animasyon filmini oynama hissiyatı bana gerçekçi görsellerden daha fazla keyif veriyor. Ondan dolayı bu oyunun grafikleri için cidden şahane diyebilirim. Teknik kısım için de benzer şeyleri diyebilirim. Oyunun PS5 sürümünü 4K 120FPS olarak gayet fps düşüşü olmadan akıcı bir şekilde oynadım. Herhangi bir bug ile de karşılaşmadım. Oyun boyunca da bir kere bile çökmedi. Yani daha ne isteyebilirim ki teknik taraf için cidden Ubisoft’u buradan tebrik ediyorum.

Sesler ve Müzikler

Hadi tahmin edin bu kısım için ne diyeceğim. Evet, burasını da övücem oyunun. Müzikler gerçekten atmosfere çok iyi uyum sağlıyor. Boş bir zamanınızda açıp dinleyecek kadar iyi değiller fakat oyun içerisinde verdikleri hissiyat gerçekten çok iyi. Sesler konusunda da durum aynı. Efektlerinden seslendirmesine sesler gerçekten çok iyi. Gömecek bir şey olunca burayı doldururdum ama överken çok iyi demek yeterli geliyor bana.

Puanları Hak Ediyor Mu?

Prince of Persia: The Lost Crown gerçekten çok iyi bir oyun. Dövüş sistemi içerisinde çeşitlilik olsa gerçekten aldığı 90 ve üstü puanları hak ediyor diyebilirdim. Fakat görece uzun süren bir oyun olduğu için benim için gerçekten üzücü bir eksik oluyor çeşitlilik. Biliyorsunuz bizim sitemiz içerisinde bir puanlama sistemi yok fakat olsaydı tahminimce 83-85 civarı verirdim. Oyunun fiyatından bağımsız olarak ise bence herkesin deneyim etmesi gereken bir oyun diyebilirim. Dilerseniz PC için Xbox uygulaması üzerinden 1 aylık Ubisoft+ abonesi olup deneyebilirsiniz. Ubisoft’un eklediği Guided mod sayesinde de ilk defa metroidvania türüne giriş yapacaklar için çok ideal bir oyun olduğunu düşünüyorum. O zaman Ubisoft… Eski dostum… Senden görmek istediğimiz performanslar buydu işte. Bu harika oyun için yeniden teşekkür ediyorum sana eski dostum.

Benzer Yazılar

Victoria 3: Spheres of Influence inceleme

OYUNLAR 2 ay önce

Victoria 3 gibi karmaşık bir simülasyonda neler olup bittiğine dair en ufak bir ipucunu takip etmeyi başardığınızda, kaçamayacağınız bir dünya haline geliyor kendisi. Dahası, Sphere of Influence isimli ek paketin yeni eklentileri, bu video oyununa atlayıp ülkenizi zafere taşımak ya da iflasa sürüklemek için mükemmel bir zaman olarak sunuluyor. Bu oyunu ilk oynadığımda, ekonomik ve politik sistemlerinin ne kadar derin olduğunu kavrayamamıştım ve bu simülatörün ne kadar karmaşık olduğunu fark etmiştim. İşte bu ek paket, oyunu daha da derinleştiriyor. Sizi tarihsel olarak doğru bir senaryoya götüren basit bir simülatör değil Victoria 3. Aslında tam tersi. Herhangi bir ülkeyi seçip hayali senaryolara sokabilir ve tarihin akışını değiştirebilirsiniz. Bu video oyununun her özelliğinin incelikleri harika olsa da Sphere of Influence çok daha fazlasını ekliyor. Bunun da ötesinde, harika olsa da yine de oyuna başlama sürecini yeni oyuncular çok kolaylaştırmıyor. Eğer bu oyunu ilk kez oynuyorsanız, hikayeyi oluşturan kişinin siz olduğunuzu bilmelisiniz. Zafere […]

First Dwarf ön inceleme – Mavi Kol

OYUNLAR 2 ay önce

Cücelerin harika birer mühendis olup, başka bir şey olamadığı klişesi şimdi de First Dwarf isimli bir Erken Erişim oyunu ile karşımıza çıktı. Aslında gayet güzel müzikler ve çizgi film tarzı, ilgi çekici bir sinematik ile başlayan bu video oyununda önce Viking temasını görüyoruz, sonra cüceleri görüyoruz, sonra karşımıza robotlar çıkıyor ve işin içine bir de küçük ejderhalar giriyor… Tüm bunlar olurken de uçan bir gemidesiniz tabii ki. Gemimiz uçan bir adaya düşüyor ve burada da bizim hayatta kalma maceramız başlıyor. Bu arada, ejderha da İngilizce konuşuyor. First Dwarf; materyal toplama, eşya üretme, keşif yapma, hayatta kalma ve savaşma elementlerine odaklanıyor. Oyunda yapmanız gereken ilk şey etraftan biraz materyal toplamak ve kendinize bir üs kurmak. Bu arada, oyundaki binalar elektrik yerine mana kullanıyor. Bu yüzden üssünüzü yaparken, mana kaynağı olan bir yere gitmeniz en akıllıca olanı. Oyunda bunun gibi birkaç ufak tefek detay mevcut. Oyundaki ilk anlarımız odun kesmek, taş çıkartmak, […]

Sons of the Forest inceleme

OYUNLAR 2 ay önce

Sons of the Forest içerisinde ilk kez birini gerçekten öldürdüğünüz zamanı unutmak oldukça güç. Benim için bu an, hasar almış ama her zaman güvenilir kalmayı başaran takım arkadaşım Kelvin ile uzak adaya ilk iniş yaptığımızda ya da yamyam yerlilerle sadece bir mızrak ile karşı karşıya geldiğimde yaşanmadı aslında. Belki de bu ada, sözde canavarların yerine geçerek, insanlığı uçuruma itmenin ne kadar istekli olduğunu görmek için bir test. Belki de gerçekten “ormanın oğullarıyız”, kim bilir? Tüm bunları sesli düşünürken Kelvin tabii ki beni pek dinlemedi. Kelvin, boş boş başını salladı ve daha fazla odun toplamaya devam etti ama anlattığım bu şey, girdikten neredeyse tam bir yıl sonra erken erişimden çıkan oyunun yalnızca bir bileşeni. Diğer tarafta ise kurgu ve hikaye var. PuffCorp şirketinin CEO pozisyonunda yer alan Edward Puffton olarak, karımız Barbara ve kızımız Virginia kaybolduktan sonra onları bulmak için Site 2 olarak adlandırılan gizemli bir adaya gidiyoruz. Çok geçmeden helikopteriniz […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.