Sinema Denemeleri 11: Sergio Leone, Sam Peckinpah ve Jason Robards’ın İddiası

Jason Robards’la ilgili bir çalışma kapsamında araştırma yaparken YouTube’da Sam Peckinpah: Man of Iron adı verilen 1993 tarihli bir belgesele denk geldim. Sam Peckinpah’ın asistanı Katy Haber’in sunumuyla Peckinpah’ı tanıyan çok sayıda önemli isimle uzun söyleşiler yapılmış, bunlardan biri de Jason Robards. Robards üç ayrı filmde Sam Peckinpah’la çalışmış bir aktör ama daha da önemlisi, uzun yıllar onun yakın dostu ve içki arkadaşı olmuş bir isim. Hâliyle belgesele denk gelir gelmez izlemeye başladım, aşağıya link’ini ilave ediyorum, meraklısı kaçırmasın. Ben yönetmen Sam Peckinpah’la ilgili bulabildiği her şeyi okumaya, izlemeye çalışan biriyim, yine de Robards sayesinde öğrendiğim iki husus oldu. Neden bilmiyorum, ikisi de daha önce gözümden kaçmış. Bunlardan biri, magazinel bir hadise (Sergio Leone’nin yazarlığını ve yapımcılığını üstlendiği, hatta bir-iki sahnesini bizzat yönettiği söylenen My Name is Nobody filmindeki mezarlık sahnesinde niçin bir mezar taşının üstünde Sam Peckinpah’ın adının yazılı olduğu), diğeri de ilginç bir iddia: Batıda Kan Var (C’era […]

Sinema Denemeleri 11: Sergio Leone, Sam Peckinpah ve Jason Robards’ın İddiası
İçindekiler

Jason Robards’la ilgili bir çalışma kapsamında araştırma yaparken YouTube’da Sam Peckinpah: Man of Iron adı verilen 1993 tarihli bir belgesele denk geldim. Sam Peckinpah’ın asistanı Katy Haber’in sunumuyla Peckinpah’ı tanıyan çok sayıda önemli isimle uzun söyleşiler yapılmış, bunlardan biri de Jason Robards. Robards üç ayrı filmde Sam Peckinpah’la çalışmış bir aktör ama daha da önemlisi, uzun yıllar onun yakın dostu ve içki arkadaşı olmuş bir isim. Hâliyle belgesele denk gelir gelmez izlemeye başladım, aşağıya link’ini ilave ediyorum, meraklısı kaçırmasın.

Ben yönetmen Sam Peckinpah’la ilgili bulabildiği her şeyi okumaya, izlemeye çalışan biriyim, yine de Robards sayesinde öğrendiğim iki husus oldu. Neden bilmiyorum, ikisi de daha önce gözümden kaçmış. Bunlardan biri, magazinel bir hadise (Sergio Leone’nin yazarlığını ve yapımcılığını üstlendiği, hatta bir-iki sahnesini bizzat yönettiği söylenen My Name is Nobody filmindeki mezarlık sahnesinde niçin bir mezar taşının üstünde Sam Peckinpah’ın adının yazılı olduğu), diğeri de ilginç bir iddia: Batıda Kan Var (C’era una volta il West, 1968), Vahşi Belde (The Wild Bunch, 1969) ve Çöl Şeytanı (The Ballad of Cable Hogue, 1970) filmlerinin hangi sırayla çekildikleri.

Öncelikle şu bilgileri hatırınızda tutmanızı rica ediyorum: Batıda Kan Var (Bir Zamanlar Batıda) ilk kez 20 Aralık 1968’de İtalya’da, Vahşi Belde ilk kez 1 Mayıs 1969’da ABD’de, Çöl Şeytanı ilk kez 18 Mart 1970’te ABD’de genel seyirciyle buluştu. IMDb ve AFI’deki film çekim tarihi (filming) kayıtlarına baktığımızda aşağı yukarı manzara şu:

  • Batıda Kan Var: 8 Nisan 1968 – Haziran 1968
  • Vahşi Belde: 25 Mart 1968 – 27 Haziran 1968
  • Çöl Şeytanı: 27 Ocak 1969 – Haziran 1969 öncesi

Dürüst olayım, birkaç istisna hariç, normalde sinemacılarla yapılan röportajları dinlemeyi/izlemeyi/okumayı pek sevmem çünkü filmleri, olayları, kişileri ve tarihleri yanlış hatırlarlar. Kasten yaptıklarını söylemiyorum (Orson Welles ve Yul Brynner gibi bilerek yalan söyleyenler de var) ama bir şekilde zihinleri (hepimize olduğu gibi) onlara oyunlar oynar, insanlık hâli diyelim. Temkinli olmak lazım. Bazen de ünlü isimler bir hikâyeyi en komik, en eğlenceli biçimde anlatmak için cilalarlar ya da gerçekleri biraz değiştirirler (mesela Michael Caine ve Burt Reynolds bunu çok yapar). Doğal olarak, hakikate ulaşamazsınız. Jason Robards’ın 20-25 yıl önceki olaylardan bahsettiği röportajına da bu gözle baktım.

Jason Robards’ın bir iddiasının son kısmı çok şaşırtıcı. Robards diyor ki, Çöl Şeytanı ve Vahşi Belde peş peşe çekildi, biz Çöl Şeytanı’nı çekerken Vahşi Belde’nin kurgusu henüz tamamlanmamıştı (çok sayıda kaynak bu bilgiyi doğruluyor), Batıda Kan Var’ı da Çöl Şeytanı’ndan sonra çektim. Nasıl olur? Batıda Kan Var bariz bir şekilde en önce çekilmiş olmalı. Önce yanlış duydum zannettim ama yine de not aldım. Belgeselin Robards’la ilgili kısmı bitince bu iddiayı yanlışlamak için daldım arşive, AFI kataloğundan başlayarak elimdeki bütün Sam Peckinpah ve Sergio Leone kitaplarını karıştırdım. Tabii ki öyle bir şey yok, yukarıdaki sırayla çekilmişler, dönemin gazete ve dergilerini referans gösteren AFI kataloğu doğru söylüyor. Zaten Jason Robards, Sam Peckinpah’ın adının bir mezar taşı üstüne yazıldığı filmi de yanlış hatırlıyor (Duck You Sucker / Bir Zamanlar Devrim diyor, tabii ki hatalı bir bilgi). Ama yine de Robards sonrasında çok spesifik şeyler söyleyince aklıma takıldı, şeytan dürttü diyelim, dur söyleşinin şurasını bir kez daha dinleyeyim dedim.

Belgeselin o kısacık bölümünü bu sefer otomatik alt yazı çevirmenini çalıştırarak dikkatli bir şekilde tekrar tekrar dinledim, izledim. Evet, Robards Batıda Kan Var’ı diğer iki filmden sonra çevirdiğini söylüyor, elbette yanılıyor ama arada başka bir şey daha söylüyor. “Looping için Roma’da bulunduğum sırada” diyor. Bilmediğim “Looping” sözcüğü ne acaba diye baktım, eskiden, çekilmiş filmlere sekans sekans dublaj yapılma işine verilen isimmiş. Hemen Batıda Kan Var’ın gösterime girdiği tarihleri tekrar kontrol ettim. Bingo! Filmin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk gösterimi 28 Mayıs 1969! Demek ki bu tarihten bir süre önce (ve Roma’daki İtalyanca dublajlı 1968 Aralık ayı gösteriminden çok daha sonra) Batıda Kan Var’a Roma’da İngilizce dublaj çalışması (seslendirme) yapıldı. Robards filmi bir bütün olarak değerlendirdiği için filmin dublaj yapılmamış (henüz filmdeki görevi tamamlanmamış) hâline “prodüksiyon devam ediyor” gözüyle bakıyor yani. Yanlış hatırladığı yerler var ama tümüyle yanlış hatırladığını söyleyemeyiz. “Bunun ne önemi var?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Önemli olan hangi filmin hangi sırayla çekildiği değil, Jason Robards’ın Leone ve Peckinpah hakkında daha önce hiçbir kitapta yer almayan müthiş iddiası. Bu olayı yanlış hatırlıyor olsa, iddiaya güvenimiz daha baştan sarsılırdı. Şimdi sıkı durun.

Sinema Denemeleri 11: Sergio Leone, Sam Peckinpah ve Jason Robards’ın İddiası 6 – Sergio Leone Jason Robards Once Upon a Time in the West set

Jason Robards, Sergio Leone’yle ilgili mevcut sinema kaynaklarının tamamının savlarını, tahminlerini taca çıkaran bir iddiada bulunuyor. Diyor ki, “Sergio Leone hep Sam Peckinpah’la tanışmak istiyordu, o yüzden Sam geldiğinde ikisini Roma’da tanıştırdım. Ben Batıda Kan Var’ın seslendirmesi/dublajı için Roma’dayken, Sam de The Ballad of Cable Hogue’un dublajı için Roma’ya gelmişti. Sam filmdeki bazı yerleri dublajda değiştirmek istiyordu. Aynı anda ikisi de orada olunca ben Sergio’yla Sam’i tanıştırdım. Ama Sam Peckinpah, Sergio Leone’nin sevgililerinden birini (“one of Sergio’s girls”) elinden alınca Sergio çok kızdı. ‘Onun/Peckinpah’ın Amerikan yerlilerinden onurlu bir adam olduğunu sanmıştım ama değilmiş, herif benim sevgilimi çaldı’ dedi.” İddiaya bakın. Sam Peckinpah ve Sergio Leone hakkında sayısız kaynağı sayfa sayfa okudum, bugüne kadar bu iddiaya hiç denk gelmedim. Ya da insanlık hâli, gözden kaçırdım.

Muhtemelen Sergio Leone evli ve çocuklu bir (yapım şirketinin adı olan “Rafran” bile kızlarının adlarının ilk harflerinden oluşur: Raffaella, Francesca, Andrea) Katolik olduğu için bu konuyu bir daha hiç açmadı. Christopher Frayling’in kitaplarında bile -ki Sergio Leone hakkında yazılmış en iyi ve aşılmaz nitelikteki kitaplar onlardır- Leone Peckinpah hakkında başka başka konular anlatır. Leone resmen gizlemiş bu magazinel olayı. Hâliyle My Name is Nobody’deki (Benim Adım Hiç Kimse) mezarlık sahnesi de farklı farklı yorumlanıyor. Herkes işin aslını astarını bilmeden bir şey uyduruyor. Mesela İyi, Kötü ve Çirkin’in senaristlerinden Luciano Vincenzoni gibi o sahne hakkında fena hâlde sallayanlar da var. Jason Robards’ın iddiası bana makul geliyor, ben inandım.

Sinema Denemeleri 11: Sergio Leone, Sam Peckinpah ve Jason Robards’ın İddiası 7 – Sam Peckinpah The Wild Bunch set

Sam Peckinpah resmen koskoca Sergio Leone’nin metreslerinden birini ayartmış. İnanılır gibi değil. Marlon Brando’yla Richard Pryor’ın bir ara sevgili olduklarını öğrendiğimden beri en çok şaşırdığım magazinel olay bu oldu.

Bu yeni bilgiler ışığında, o çok sevdiğim My Name is Nobody (Il mio nome e Nessuno, 1973) filmine bakış açım tümüyle değişti. O filmin hep Peckinpah’a saygı duruşu olduğu söylenegeldi ama işin aslı o değilmiş meğer. Hatta Sergio Leone’nin yazarı ve yapımcısı olduğu bu filmdeki spesifik bir sahneyi neden bizzat kendi tasarladığını (hatta muhtemelen kendi çektiğini) şimdi anladım. İkinci bir yazı geliyor…

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

KAYNAKLAR

  • Jason Robards – Full Interview Sam Peckinpah: Man of Iron (1993)

Not: Belgeselde görüşlerine, tanıklıklarına başvurulan iki-üç kişi daha Sam Peckinpah’la ilgili daha önce hiçbir surette duymadığım, okumadığım şaşırtıcı şeyler anlatıyorlar, onları da yeri geldiğinde başka yazılarda ele alacağım. İngilizce bilen Peckinpah-severler bu belgeseli sakın kaçırmasın, tam bir hazine.

Post Views: 174

Benzer Yazılar

Bir Devin Ardından: Donald Sutherland (1934-2024)

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerKaynaklar Sanırım Donald Sutherland’i ilk kez Sylvester Stallone’nin Hürkan (Lock Up, 1989) filminde izledim, 90’ların başı olmalı. Hürkan’ın video kasetini kiralayıp defalarca seyretmiştim, Sutherland o filmde psikopat cezaevi müdürü Drumgoole’u oynuyordu. Zamanla sayısız örneğini başarıyla sunduğunu öğreneceğim gaddar, insafsız adam rollerinden biriydi. Donald Sutherland bu tip karakterleri özel dikim bir kıyafet gibi üstüne geçirmekte hiçbir sıkıntı çekmiyordu, rolüyle bütünleştiğini hissediyordunuz. Sinemada seyrettiğim ilk filmi Uzay Kovboyları (Space Cowboys, 2000) olmalı. Sonraları sinema tarihinin klasiklerini toplayıp seyretmeye başladığımda birdenbire çok sık karşıma çıkan bir isim olmaya başladı. En özgün savaş filmlerinden, gişe canavarı 12 Kahraman Haydut (The Dirty Dozen, 1967), Robert Altman’ın hınzır komedisi Cephede Eğlence (MASH, 1970), Clint Eastwood’lu Çılgın Savaşçılar (Kelly’s Heroes, 1970), savaş-karşıtı filmlerin en iyi ve en yaratıcı örneklerinden Johnny Got His Gun (1971), Jane Fonda ile karşılıklı döktürdükleri neo-noir Klute (Fahişe, 1971), evlat acısını kalbimize kazıdığı Karanlığın Gölgesi (Don’t Look Now, 1973), John Schlesinger’in şaşırtıcı çalışması […]

Her Platforma Üye Olmak Zorunda Mıyız?

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerLisans Anlaşmaları ve Jeo-Bloklama: Kullanıcının Kafasını Karıştıran İkili Pazar sabahı, elimde kahvem, kanepede yayıldım ve dedim ki, “Bugün tam film izlemelik bir gün!” İşim gereği, neredeyse her platforma üyeyim: Netflix, Amazon Prime, Disney+, BluTV, Gain, Exxen… Neredeyse yok yok! Ama gelin görün ki, her ay tonla para bayıldığım bu platformlarda aradığım, izlemek istediğim filmi bulamıyorum! Her seferinde aynı sonuç, filmi bulduğum yer yine Stremio! Evet, Stremio’nun yasal olmadığını biliyorum. Ama bahis reklamlı korsan sitelerin kucağına düşmekten iyidir herhalde. Peki, bu kadar çok dijital platforma üye olduğumuz halde aradığımız filmi-diziyi neden bulamıyoruz? Gelin bu birinci dünya derdine biraz daha üzülelim. 2010’ların başında Netflix’in küresel başarıya ulaşmasıyla dijital içerik devrimi başladı. Netflix, kullanıcılarına geniş bir içerik yelpazesi sundu ve tek bir abonelikle sayısız film ve diziye erişim imkanı tanıdı. O zamanlar her şey güzeldi. Ancak ne olduysa, büyük içerik üreticileri ve dağıtımcıları kısa sürede bu modelin avantajlarını fark etti ve herkes kendi […]

Ronin (1998) – Öteki Sinema

FİLMLER 2 ay önce

İçindekilerKAYNAKLAR “Ronin toprağı veya efendisi olmayan köylü asker ya da samuraylara denirdi. Onlar onurlarını ya da efendilerini yitirdiklerinden ülkede durmadan dolaşır ve başka bir lord kendilerini yanma alana dek geçinmeye çalışırlardı. Bir Ronin’in yeni iş bulması da çok zordu.”Şogun Brian De Palma’nın yönettiği Görevimiz Tehlike’nin (Mission: Impossible, 1996) 450 milyon dolarlık vizyon geliriyle o yılın dünya çapında en büyük gişe başarısını elde etmesinin ardından (Tom Cruise’un sadece bu filmden o tarihte tek başına 20 milyon dolar kazandığı söylenir) benzer temaları (casusluk, karşı-casusluk ve önemli bir nesneyi/cihazı/silahı ya da bilgiyi ele geçirme) ele alan yapımların sayısı artmaya başladı, Enemy of the State (Devlet Düşmanı, 1998) ile Ronin’in (1998) bu dönemin öne çıkan filmleri olduğunu söyleyebilirim. Ronin’i kült mertebesine çıkaran birkaç temel özelliği var. Öncelikle olağanüstü bir kadrosu olduğunu söylemem lazım. Yönetmen koltuğunda gerilim (Seven Days in May, 52 Pick-Up), aksiyon (The Train), suç (Black Sunday, French Connection II) ve casusluk (The […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.