The Wanted Man (Aranan Adam – 2024) İncelemesi

Özet Aranan Adam bize Dolph Lundgren’in bugüne kadarki en zorlayıcı karakterlerinden birini sunuyor; başlangıçta pek sempatik olmasa da güzel bir çizgisi var ve asla ilgi çekici olmaktan geri kalmıyor. Çok büyük bir bütçesi olmayabilir, ancak yaklaşık 3 veya 4 iyi aksiyon sahnesi bunu eğlenceli bir yolculuk haline getiriyor. Konu: Johansen (Lundgren), modası geçmiş polislik yöntemleri departmana son zamanlarda bir halkla ilişkiler sorunu veren yaşlanan bir dedektiftir. İşini kurtarmak için, iki DEA ajanının öldürülmesiyle ilgili bir kadın tanığı (Villa) iade etmek üzere Meksika’ya gönderilir. Oraya vardığında sadece eski fikirlerinin sorgulandığını değil, aynı zamanda sınırın her iki tarafındaki kötü adamların artık onun ve tanığının peşinde olduğunu görür. Eleştiri: Dolph Lundgren’in saygı duyduğum bir yönü de bir film yapımcısı olarak ne kadar korkusuz olduğudur; Wanted Man’in yönetmenliğini ve başrolünü üstleniyor ve bu filmde canlandırdığı Travis Johansen karakteri çoğunlukla sempatik olmayan bir ırkçı. Bir şüpheliyi döverken kameralara yakalanınca patronu onu bir cinayete tanık olan […]

The Wanted Man (Aranan Adam – 2024) İncelemesi

Özet

Aranan Adam bize Dolph Lundgren’in bugüne kadarki en zorlayıcı karakterlerinden birini sunuyor; başlangıçta pek sempatik olmasa da güzel bir çizgisi var ve asla ilgi çekici olmaktan geri kalmıyor. Çok büyük bir bütçesi olmayabilir, ancak yaklaşık 3 veya 4 iyi aksiyon sahnesi bunu eğlenceli bir yolculuk haline getiriyor.

Konu: Johansen (Lundgren), modası geçmiş polislik yöntemleri departmana son zamanlarda bir halkla ilişkiler sorunu veren yaşlanan bir dedektiftir. İşini kurtarmak için, iki DEA ajanının öldürülmesiyle ilgili bir kadın tanığı (Villa) iade etmek üzere Meksika’ya gönderilir. Oraya vardığında sadece eski fikirlerinin sorgulandığını değil, aynı zamanda sınırın her iki tarafındaki kötü adamların artık onun ve tanığının peşinde olduğunu görür.

Eleştiri: Dolph Lundgren’in saygı duyduğum bir yönü de bir film yapımcısı olarak ne kadar korkusuz olduğudur; Wanted Man’in yönetmenliğini ve başrolünü üstleniyor ve bu filmde canlandırdığı Travis Johansen karakteri çoğunlukla sempatik olmayan bir ırkçı. Bir şüpheliyi döverken kameralara yakalanınca patronu onu bir cinayete tanık olan iki kadını kurtarması için Meksika’ya gönderir.

Hikayenin hangi yöne gideceğini önceden anlayabiliyorsunuz ve gerçek kötülerin kim olduğuna dair çok fazla sürpriz yok ama Aranan Adam Dolph’un son yıllardaki en iyi filmlerinden biri. Dünyadan bıkmış biri olarak karşımıza çıkıyor ve gerçek hayattaki ayak bileği sakatlığını da hikayeye dahil etmesini seviyorum.

82 dakikalık Wanted Man, kısa çalışma süresinde üç ya da dört aksiyon sahnesi ile çoğunlukla iyi bir tempoda ilerliyor; iyi yapılmış birkaç silahlı çatışma var, ancak filmin büyük bir bütçesi olmadığının farkındasınız. Bu daha çok Johansen’in bir karaktere büründüğü bir yapım; her ne kadar bunun geldiğini görsek de, güzelce yapılmış ve asla aşırı vaaz vermiyor.

Yardımcı oyuncu kadrosunda Kelsey Grammer ve Michael Paré oldukça küçük ama yine de önemli rollerde yer alıyor; Grammer’ı aksiyon filmlerinde görmeyi seviyorum çünkü genellikle bu tür filmlerde görmeyi beklediğiniz türden bir aktör değil.

Genel olarak, Aranan Adam, Dolph Lundgren’in son yıllardaki en ilginç karakterlerinden birini sunuyor ve olayları hareketlendirmek için birkaç kanlı çatışma yaşıyoruz; kimsenin yılın en iyileri listelerine gireceğinden şüpheliyim ama yine de sağlam bir aksiyon filmi.

Benzer Yazılar

Bir Devin Ardından: Donald Sutherland (1934-2024)

FİLMLER 2 ay önce

İçindekiler Kaynaklar Sanırım Donald Sutherland’i ilk kez Sylvester Stallone’nin Hürkan (Lock Up, 1989) filminde izledim, 90’ların başı olmalı. Hürkan’ın video kasetini kiralayıp defalarca seyretmiştim, Sutherland o filmde psikopat cezaevi müdürü Drumgoole’u oynuyordu. Zamanla sayısız örneğini başarıyla sunduğunu öğreneceğim gaddar, insafsız adam rollerinden biriydi. Donald Sutherland bu tip karakterleri özel dikim bir kıyafet gibi üstüne geçirmekte hiçbir sıkıntı çekmiyordu, rolüyle bütünleştiğini hissediyordunuz. Sinemada seyrettiğim ilk filmi Uzay Kovboyları (Space Cowboys, 2000) olmalı. Sonraları sinema tarihinin klasiklerini toplayıp seyretmeye başladığımda birdenbire çok sık karşıma çıkan bir isim olmaya başladı. En özgün savaş filmlerinden, gişe canavarı 12 Kahraman Haydut (The Dirty Dozen, 1967), Robert Altman’ın hınzır komedisi Cephede Eğlence (MASH, 1970), Clint Eastwood’lu Çılgın Savaşçılar (Kelly’s Heroes, 1970), savaş-karşıtı filmlerin en iyi ve en yaratıcı örneklerinden Johnny Got His Gun (1971), Jane Fonda ile karşılıklı döktürdükleri neo-noir Klute (Fahişe, 1971), evlat acısını kalbimize kazıdığı Karanlığın Gölgesi (Don’t Look Now, 1973), John Schlesinger’in şaşırtıcı […]

Her Platforma Üye Olmak Zorunda Mıyız?

FİLMLER 2 ay önce

İçindekiler Lisans Anlaşmaları ve Jeo-Bloklama: Kullanıcının Kafasını Karıştıran İkili Pazar sabahı, elimde kahvem, kanepede yayıldım ve dedim ki, “Bugün tam film izlemelik bir gün!” İşim gereği, neredeyse her platforma üyeyim: Netflix, Amazon Prime, Disney+, BluTV, Gain, Exxen… Neredeyse yok yok! Ama gelin görün ki, her ay tonla para bayıldığım bu platformlarda aradığım, izlemek istediğim filmi bulamıyorum! Her seferinde aynı sonuç, filmi bulduğum yer yine Stremio! Evet, Stremio’nun yasal olmadığını biliyorum. Ama bahis reklamlı korsan sitelerin kucağına düşmekten iyidir herhalde. Peki, bu kadar çok dijital platforma üye olduğumuz halde aradığımız filmi-diziyi neden bulamıyoruz? Gelin bu birinci dünya derdine biraz daha üzülelim. 2010’ların başında Netflix’in küresel başarıya ulaşmasıyla dijital içerik devrimi başladı. Netflix, kullanıcılarına geniş bir içerik yelpazesi sundu ve tek bir abonelikle sayısız film ve diziye erişim imkanı tanıdı. O zamanlar her şey güzeldi. Ancak ne olduysa, büyük içerik üreticileri ve dağıtımcıları kısa sürede bu modelin avantajlarını fark etti ve herkes […]

Ronin (1998) – Öteki Sinema

FİLMLER 2 ay önce

İçindekiler KAYNAKLAR “Ronin toprağı veya efendisi olmayan köylü asker ya da samuraylara denirdi. Onlar onurlarını ya da efendilerini yitirdiklerinden ülkede durmadan dolaşır ve başka bir lord kendilerini yanma alana dek geçinmeye çalışırlardı. Bir Ronin’in yeni iş bulması da çok zordu.”Şogun Brian De Palma’nın yönettiği Görevimiz Tehlike’nin (Mission: Impossible, 1996) 450 milyon dolarlık vizyon geliriyle o yılın dünya çapında en büyük gişe başarısını elde etmesinin ardından (Tom Cruise’un sadece bu filmden o tarihte tek başına 20 milyon dolar kazandığı söylenir) benzer temaları (casusluk, karşı-casusluk ve önemli bir nesneyi/cihazı/silahı ya da bilgiyi ele geçirme) ele alan yapımların sayısı artmaya başladı, Enemy of the State (Devlet Düşmanı, 1998) ile Ronin’in (1998) bu dönemin öne çıkan filmleri olduğunu söyleyebilirim. Ronin’i kült mertebesine çıkaran birkaç temel özelliği var. Öncelikle olağanüstü bir kadrosu olduğunu söylemem lazım. Yönetmen koltuğunda gerilim (Seven Days in May, 52 Pick-Up), aksiyon (The Train), suç (Black Sunday, French Connection II) ve casusluk […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele

Web sitemiz, gezinme deneyiminizi ve ilgili bilgileri sağlamak için çerezleri kullanır. Web sitemizi kullanmaya devam etmeden önce, şunları kabul etmiş olursunuz.