Skull and Bones, 11 yıllık bir maceraya sahip. İlk olarak Assassin’s Creed IV: Black Flag için bir genişleme paketi olarak planlanan bu video oyunu, seneler boyunca birçok kritik değişiklik geçirdi ve gerçekten okyanusun ortasında kayboldu. Yani, bu oyunun başarısız bir ürün olacağını tahmin etmek kolaydı fakat son birkaç senede benim oynadığım teknik test süreçleri aslında potansiyeli olan bir oyun ortaya çıkartıyordu. Yalnız, bu potansiyel, ne yazık ki oyunun beta süreçleri ile adım adım azaldı ve sonucunda sıkıcı, anlamsız bir oyun piyasaya sürüldü.
Skull and Bones aslında Tom Clancy’s Rainbow Six Siege gibi rekabetçi bir video oyunu olmaya hazırlanıyordu ama 2018 senesinin sürpriz oyunu Sea of Thieves, Ubisoft için bir dönüm noktası oldu. Şirket, kendi oyunlarının da o yapıt gibi olmasını istedi ve zaten projenin aşağı doğru sürüklenmesi de o noktada başladı. Yani, benim oynadığım teknik test sürümleri de çok parlak değildi ama en azından gemilerin kontrol hissi filan olsun, oyunun final sürümünden katlarca çok daha ilgi çekici idi. İçerikler de bu kadar istatistiksel hissettirmiyordu.
Skull and Bones, anlamsız bir öğretici bölüm ile başlıyor. Önce büyük bir gemi olarak savaşıyorsunuz, daha sonra o gemi batıyor, sizi birileri kurtarıyor ve çok ufak bir oyun bölgesinde 5 dakika geçirip, ana oyun haritasına dönüyorsunuz. Oyunun bu anları tamamen anlamsız ve bu benim canımı çok yakıyor. Bunun sebebi, aslında geçmişte oyunun açılış kısmının sinematik olması ve o 5 dakika geçirdiğimiz ufak oyun bölgesinde çok daha fazla şey yapmamız, oyunu daha iyi öğrenmemizdi. Ubisoft, açılışı kısaltarak ve anlamsızlaştırarak ne elde etti, bilmiyorum.
Skull and Bones içerisindeki maceranız başladığı zaman yapabileceğiniz dört içerik kategorisi var: Umurunuzda olmayacak bir hikaye görevi serisi, tamamen önemsiz yan görevler serisi, tekrar edilebilir basit görevler serisi ve çevrim içi servis tarafına odaklanan görev serisi. Amacınız, bu görevleri yaparak en yüksek seviyeye ulaşmak ve bu sırada hem güç açısından, hem de kozmetik açıdan korsanınızı ve geminizi geliştirmek. Bildiğiniz bir MMORPG hissi var ama oyun, o tip bir deneyim olabilmek için çok küçük ve sınırlı hissettiriyor.
Skull and Bones oyununun açık dünyası temel olarak üç bölgeye sahip: Oyunun başlangıç kısmı olan Red Isle, orta kısmı olan Coast of Africa ve oyun sonu olan East Indies. Red Isle, haritanın ortasında ve East Indies ile arasında Open Seas bulunuyor. Ayrıca çok açık bir şekilde oyunun haritasının dörtte biri de çıkartılmış. Her neyse, haritanın tamamında ticaret yolları, askeri üsler, kamp alanları ve benzeri şeyler bulunuyor. Sadece bu kamp alanları veya işte Outpost olarak geçen yerlerde ve ana korsan üssünde karaya ayak basabiliyorsunuz ki aslında bunun bir önemi yok.
Skull and Bones oyununun karaya ayak basabildiğiniz kısımlarında ya karakterlerle konuşarak bir şeyler yaptırıyor veya satın alıyorsunuz, ya da hazine avlıyorsunuz ki hazine avlamak, Sea of Thieves oyunundakine hiçbir şekilde benzemiyor ve inanılmaz sıkıcı. Yine de çoğu hazine tatmin edici ganimetler ve bazen kozmetik ögeler verebiliyor. Onun haricinde, ticaret yollarındaki gemileri batırıp, üslere saldırıp, kaynaklarını alabiliyorsunuz. Korsansınız sonuçta. Bu kaynaklarla da geminizi geliştiriyorsunuz. Gemi geliştirme ve özelleştirme oyunun temelinde yatıyor.
Skull and Bones, konu gemi güçlendirme ve özelleştirme olduğu zaman gerçekten derinlere inebiliyor. Her şeyden önce, oyunda bolca farklı gemi tipi var ve bunların her biri farklı avantajlara, dezavantajlara ve oyun tarzınızı belirleyecek pasif yeteneklere sahip. Yalnız, gemileri ve gemi silahlarını filan açabilmek için öncelikle onların tariflerini bulmanız, ondan sonra da onları yapmanız gerekiyor ama oyunun akıcı temposunu bence tarif bulma kısmı bozuyor. Yani, ben oyunun bir ucundayken, istediğim parçanın tarifini satan kişi öbür uçta oluyor…
Bahsettiğim bu durum can sıkıcı; Skull and Bones içerisinde hızlı seyahat inanılmaz pahalı ve yelken açmak da çok yavaş. Bu yavaşlık oyunu bir tık gerçekçi kılıyor ama öbür yandan da o yavaşlığın verdiği sıkıntıyı geçirecek bir şey yok. Mesela, Sea of Thieves oyununda A noktasından B noktasına gitmek benim için hiçbir sıkıntı oluşturmuyor; oyuna bakması zevkli ve balık tutmak gibi zaman geçiren aktiviteler var. Bu oyunda yolculuk sırasında yapabileceğiniz tek şey ateş etmek ve o da zaten süreyi uzatmaktan başka hiçbir şey yapmıyor.
Skull and Bones, inanılmaz sıkıcı bir açık dünyaya sahip ve benim oyunda ilerlememi engelleyen en büyük şey de bu aslında. Yani, 20 bin kilometre gitmeyi gözüm almıyor hiçbir zaman; yapacak bir şey yok. Hani, gemiyi bırakayım o gitsin, o sırada ben telefonla ilgileneyim filan da diyemiyorsunuz, rüzgardan ötürü sürekli yön değiştiriyor gemi. İşte bu gerçekçiliğin oyunda olması ama gemilerin bir gemiden ziyade araba gibi bir his vermesi de ayrı bir problem. Ben buna normalden daha da sinirliyim; gemi kontrolleri beta sürecinden önce inanılmaz güzeldi.
Skull and Bones için yazdığım ön inceleme yazısında da bundan bahsetmiştim; oyunun sunulan alfa sürümü, gerçekten bir korsan macerasına benzerken, beta sürümünden itibaren oyun tamamen hissiz ve amaçsız, istatistik peşinde koşacağınız bir deneyime dönüştü. Yine de biraz önce de söylediğim üzere oyun istatistik konusunda derin bir iş çıkartıyor. Gemi tipleri haricinde, gemilere ekleyebileceğiniz zırh, mobilya ve silahlar inanılmaz fazla bir çeşitliliğe sahip ve tam istediğiniz tarzda bir gemi yapabilmeniz de gerçekten mümkün. Problem şu: Bunu kim istiyor?
Sea of Thieves, gerçekten korsan olduğunuzu hissettiğiniz için başarılı bir oyun. Skull and Bones içerisinde böyle bir his yok. Ya, ana korsan üssünde ezik olduğunuz için sizinle dalga geçen tipler bile sadece 1 görevden sonra size tezahürat yapmaya başlıyor. Ubisoft, detay eklemeye yeltenmiş ama arkasını doldurmamış. Dolu olan tek şey istatistik. Önce gemiyi istatistiksel bir şekilde iyileştiriyorsunuz, sonra da yolculuk boyunca %10 hız için 10 ton su içip, dayanıklılığı %40 yükseltmek için de 20 ton Hindistan cevizi yiyorsunuz.
Skull and Bones içerisindeki gemi savaşları en başta eğlenceli ama oyun zorlaştıkça, o eğlence de ortadan kalkıyor; bütün düşmanlar bir top süngeri gibi hissettiriyor. Ayrıca, sizden yüksek seviyedeki düşmanlarla savaşmak da anlamsız; can basma konusunda çok uzun bir zaman kısıtlaması var ve aslında bu, birden fazla gemiyle savaşırken de problem olabiliyor. Daha doğrusu, savaşın uzun sürebileceği her türlü senaryoda sıkıntı çıkıyor. İlla yanınızda can dolu top sıkan bir arkadaşınız olsun istiyor oyun. Ben ise deneyimi tek yaşıyorum.
Skull and Bones içerisinde sayısız içerik var ama bunların hepsi birbirinin aynısı. Oyunun ortalarında kilidini açacağınız The Helm başta biraz farklı duruyor; kaynak materyal alıp, onu işleyip, satmanız gerekiyor ve bunda farklı bir para birimi kazanıp, kendinizi oyun sonuna hazırlıyorsunuz ama bu içerikler genel anlamda gereksiz bir karışıklık katıyor gibi hissediyorum. Ayrıca oyunda tamamen opsiyonel olan PvP tipi içerikler de var. Bunlar anlık bildirimlerle sunuluyor. Aynı şey açık dünya aktiviteleri için de geçerli ama oyun boyunca bunların hiçbirini yapamadım. Kimse yoktu.
Bu arada, incelemeyi yazdığım sırada Skull and Bones içerisinde gerçek bir oyun sonu içerik sistemi yok. Bu sistem, oyuna sezonlar olarak eklenecek ve her sezon oyunculara yeni deneyimler sunulacak. Ubisoft şirketinin söylediğine göre bölgeler elde edip, oralardan rotalar filan kuracağız ve bizim sistemimizi bozmak isteyen düşmanlarla savaşacağız ama eğer bu da The Helm gibi olacaksa, oyunun üzerine anlamsız bir karışıklıktan başka bir şey gelmeyecek demek oluyor. Normalde ben sezonluk içerikleri severim ama bu oyun pek de iyi sinyaller vermiyor.
Skull and Bones içerisinde dört farklı yerel grup ve üç farklı büyük kuruluş var fakat aralarındaki fark nedir deseniz, bilmiyorum. Biz korsanız, hepsi düşman. Ayrıca oyunda iki korsan lideri var ki amacımız onların üçüncüsü olmak. Yalnız, o iki karakter de pek bir anlam taşımıyor görev vermek haricinde. Verilen görevlerin hepsi birbirinden vasat ve Infamy seviyesini arttırmaktan başka bir şey yapmıyor. Bu seviye artınca da hiçbir şey olmuyor; zaten Kingpin olduktan sonra sınırsız bir şekilde seviye sadece 1, 2, ,3 ,4 ,5 filan şeklinde artıyor.
Kingpin, Sea of Thieves içerisinde Pirate Legend olmak gibi bir şey ama ikisi arasında dağlar kadar fark var; Skull and Bones içerisinde sadece bir seviyeden öbürüne geçmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Bu sırada, oyunda toplamda 10 adet gemi var ve bunların her biri Tank, DPS veya Support olabiliyor. Daha önce söylemiştim zaten, her geminin farklı pasif yetenekleri de var ve daha sonra da o gemilerin seviyesini arttırmak için silahlar, zırhlar ve eşyalar döşüyorsunuz. Oyunda şu an 9 farklı silah tipi, onların da birçok seviyesi ve farklı elementli versiyonları mevcut.
Skull and Bones, çok kötü bir şekilde tasarlanmış bir yapıt bence. Yani, oyunun 11 yıldır çektiği çileyi gerçekten görebiliyorsunuz. Oyun hakkında cümle kurmak bile kolay değil; her şey o kadar anlamsız ve yersiz hissettiriyor ki ne konuşacağımı seçemiyorum. Sanırım söylemek istediğim şey şu, bu oyun önceki versiyonlarındaki gibi rekabetçi olmaya çalışırken, bir yandan da Sea of Thieves için alternatif olmaya çalışıyor ve sıkıntı burada çıkıyor; ikisini de beceremiyor. Bunlardan birine odaklanılması gerekiyordu ama Ubisoft, her şeye el atmaya çalışmış gibi duruyor.
Oyun, Sea of Thieves olamıyor; kendinizi gerçekten korsan gibi hissedebileceğiniz hiçbir şey yok. Geminiz basit bir istatistik makinesi gibi hissettiriyor. Rekabet cephesinde de içerikler sorun çıkartıyor; yaptığınız çoğu şey sıkıcı, birbirinin aynısı ve herkes hasar süngeri. Şimdi, benzersizlik açısından oyunun hakkını vermek lazım. Skull and Bones, açık dünyada bir gemi olduğunuz bir RYO ve piyasada böyle çok oyun yok. Karşılaştırdığım oyunda bile siz bir gemi değil, bireysiniz, gemiyi yönetiyorsunuz. Bu oyunda direkt gemi oluyorsunuz okyanusa açıldığınız zaman.
İstatistiklere önem verirseniz, kendi oyun tarzınıza uygun bir gemi bulup, onu yine tarzınıza uygun silahlar ve zırhlarla donatırsanız, zorlu içerikleri tamamlamak gerçekten ilgi çekici olabiliyor. Can verme olayı haricinde savaş anları da bence eğlenceli. Gemilerin zayıf noktalarını vurma, onları yakma veya su almalarını sağlamak gibi şeyler güzel stratejik bir derinlik veriyor. Bunun üzerine ekonomi ve kaynak temelli bir mini oyun da ekleniyor ve bu kısım The Helm ve daha sonra açacağınız pasif gelir kaynakları ile genişletiliyor. Bu noktada işin içine PvP giriyor.
Yalnız, daha önce de söylediğim gibi Skull and Bones içerisinde ideal bir gemiye sahip olsanız, kendinizi istatistiklere boğsanız bile yapacağınız içerikler en iyi haliyle “grindy” hissettiriyor ve çeşitlilik olmadığı için can sıkıyor. Oyunda ayrıca bu içeriklerin çalışmamasını sağlayan bolca hata da var, özellikle de işin içine PvP girdiği zaman. Sezonluk içerikler gerçekten oyun sonu elementler ekleyecek oyuna ama onlar hakkında da şu anda yorum yapabilmek mümkün değil. Sanırım ilk sezonun başlangıç tarihi bile henüz bilinmiyor.
Skull and Bones, Assassin’s Creed IV: Black Flag için bir devam oyunu değil. Sea of Thieves için bir alternatif de değil. Bu oyun, kendi başına sektörde yer alan, çevrim içi servis kategorisi altında benzersiz bir oyun aslında. Yalnız, benzersizlik her zaman olumlu sonuçlar doğurmuyor. Yani, korsanlığın altın çağında geçen bu oyunda kağıt üzerinde siz de korsansınız ama korsan gibi hissetmiyorsunuz; gemisiniz ve bu gemi de sadece istatistiklerden oluşuyor. Eğer bunu göz ardı ederseniz, oyun sizi inanılmaz bir zorluk ile cezalandırıyor.
Skull and Bones oyununda bir şey yapmak istiyorsanız, sebebiniz oyunun size sunduğu bir hikaye veya başka bir şey değil, sizin geminizi güçlendirme isteğiniz. İlginizi çeken bir silah veya gemi göreceksiniz, önce onun şemasını bulacaksınız. Sonra gerekli materyalleri ve parayı kazanacaksınız. Başka şekilde bu oyunun tatmin edici olması pek mümkün değil; kontratlar, onları tamamlamanız için size yeteri kadar sebep vermiyor. Mevzu sadece materyal almak ve para elde etmek. En güçlü şeylere sahip olduğunuz zaman da sezonların başlamasını bekleyeceksiniz.
Bu arada, Skull and Bones oyununun sunumu da vasat bir halde, oyunun geri kalanı gibi. Yani, görsellik hiçbir şekilde ilgi çekici değil, en azından PlayStation 5 üzerindeki performans modunda. Bunu eleştiriyorum; oyun yine alfadan, betaya geçerken büyük bir “downgrade” yedi. Buna ben birinci elden şahit oldum. Belki direkt final görselliği görsem, bu kadar rahatsız olmazdım ama şu anda çirkin bir oyun görüyorum ben. Sesler ve müzikler de aynı şekilde sadece vasat hissettiriyor. Sadece, performans cephesinde en ufak bir sıkıntıya rastlamadım.
Skull and Bones, kendisi için çok heyecanlı olduğum bir oyundu ve teknik test süreçleri de beni çok memnun etmişti. Yalnız, oyun finale yaklaştıkça kötüleşti ve sonunda bu vasat ürünü almış oldum. Bir korsanlık macerası arıyorsanız, Sea of Thieves oynamanız veya o oyunun PlayStation konsollarına gelmesini beklemeniz gerekecek; Ubisoft şirketinin bu oyunu gemi tabanlı, “grind” dolu, sınırlı bir MMORPG gibi duruyor. Eğer korsan macerası yerine ekonomi ile uğraşıp, istatistik kasmak istiyorsanız, o zaman size bu benzersiz deneyimi önerebilirim.
0 Yorum